Başlık, eski D.İ.B Pırof. Dr. Mehmet Görmez hocamıza ait olup,bu başlık altında, herkesin okumasında yarar gördüğümüz bir konuşma videosu mevcut. Google’ye bu başlığı yazıp videoya ulaşabilir, konuşmanın tamamını dinleyebilirsiniz.
Konuşma metninin, bir makale hacminden uzun olması ve köşemizde yer darlığı nedeniyle, sözkonusu konuşmadan çok mühim bulduğum cümle ve paragraflardan alıntılar yaparak, siz değerli okurlara arzediyorum.
“* Evet, bugün insanlık, tarihin hiçbir döneminde benzeri olmayan yeni bir dünya ile karşı karşıyadır. Kısa denilebilecek bir zaman diliminde yeni bir dünyaya girdi bütün insanlık. Doğusuyla, Batısıyla, Kuzeyiyle, Güneyiyle. Belki de bundan sonra tarih coronavirusten önce coronavirusten sonra diye ikiye ayrılarak konuşulacaktır.
* Şüphesiz insanlık ilk defa bu gibi salgınlarla karşı karşıya değil. İnsanlık tarihi, bu tür musibetlerle doludur.
*Ancak Değerli Dostlar, Bunların hiçbiri bugün yaşadıklarımıza benzemiyor. Tarihte yaşananların hiçbirisi bugünkü gibi küresel salgına dönüşmemişti. Evet, bugün insanlık küresel bir salgınla karşı karşıyadır. Bütün insanlığı büyük bir korku ve endişeye sevk etti. Bütün insanlığı çaresiz bir gelecek endişesi kaplamaya başladı.
ÜSTELİK, BÜTÜN BUNLAR İNSANIN EN GÜÇLÜ OLDUĞU BİR ZAMANDA GERÇEKLEŞİYOR. Bilgi, bilim, teknoloji, iletişim devrimlerinin yaşandığı, BÜTÜN DÜNYAYI YOK EDECEK GÜÇTE KİMYASAL SİLAHLARIN ÜRETİLDİĞİ BİR DÜNYADA GERÇEKLEŞİYOR, bütün bunlar. Nano teknoloji ile insanlığın yeni bir gelecek kurguladığı bir zamanda gerçekleşiyor. Tıbbın ve ilaç sanayinin zirve yaptığı, ölümsüzlüğün çarelerinin araştırıldığı, uzayda hayat alanlarının arandığı bir dünyada gerçekleşiyor.
Ve KİBRİN, AZGINLIĞIN, ŞIMARIKLIĞIN KOL GEZDİĞİ BÖYLE BİR ZAMAN DİLİMİNDE, ANCAK KÜÇÜK BİR MİKROSKOPLA GÖRÜLEBİLEN BİR VİRÜS, BÜTÜN İNSANLIĞIN HAYATINI ADETA TESLİM ALIYOR. Hepimiz evlerimize kapanmış; meçhul akıbetimizi beklemeye başladık.
* Ancak bir konu ihmal ediliyor. Hem de önemli bir konu. Konunun insani boyutu ihmal ediliyor. Konunun sosyal ve toplumsal boyutları henüz tam olarak konuşulmaya başlanmadı. Bu işin ruhi, manevi, metafizik boyutu üzerinde henüz yazarlar yazmaya başlamadı. Kitaplar kaleme alınmaya başlanmadı.
Oysa bu sorun artık sadece bir sağlık meselesi olmaktan çıkmıştır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da insanlık ihtilaf edecektir. Bilim insanları, felsefeciler, din adamları, her biri kendi zaviyesinden bu meseleyi değerlendirecektir, değerlendirmeye başlayacaktır. Meseleyi sadece bir açıdan ele almaktan ziyade bütüncü bir yöntemle ele alarak ancak doğru bir sonuca ulaşabiliriz.
Bilim bu tür meseleleri açıklar, açıklamasını yapar, bize sebeplerini izah eder. Felsefe meseleleri akıl süzgecinden geçirerek düşündürür, bizi düşünmeye sevk eder. Din ise anlamlandırır, görülen görünmeyen manası üzerinde bizi düşünmeye davet eder. Ancak dinin verdiği anlam, İslam söz konusu olduğunda, dinin verdiği anlam bilimin açıklamasını ve felsefenin düşüncesini göz ardı etmez.
* İlahî vahyi bir bütün olarak ele aldığımızda, insanı, vahyi ve kâinatı birlikte ele aldığımızda, her şeyden önce bu tür musibetler birer İLAHİ ADET DEĞİL, BİRER İLAHİ AYETTİR.
* Bu musibet bir ilahî ayet olarak okunduğunda bugün içinden geçtiğimiz ve coronavirus olarak adlandırdığımız bu salgını bir ilahi ayet olarak okuduğumuzda bazıları bunun sebebini insanlığın dünyayı hoyratça kullanmasına bağlayacaktır; haklı olarak.
Bazıları DÜNYANIN İNSANI ARTIK TAŞIYAMAZ HALE GELDİĞİNDEN söz edecektir ve bunu sebep olarak gösterecektir; haklı olarak.
Kimileri bunu yıllardır ARAKAN’DA, D.TÜRKİSTAN’DA, YEMEN’DE, SURİYE’DE yaşanan insanlık trajedilerine bağlayacaktır. Kimileri ise ülkelerin sınırlarını kapatmalarını gariban Suriyeli muhacirlere kapılarını kapatmalarına bağlayacaktır; yine haklı olarak.
Bazıları MAZLUM SURİYE HALKI ÜZERİNDEN YÜRÜYEN KÜRESEL ÇATIŞMALARA bağlayacaktır. Bazıları da Akdeniz’in sahillerine vuran ÇOCUK ÇESETLERİNDE arayacaktır, bütün bunların sebeplerini.
Bazı insanlar bu HAZ VE HIZ ÇAĞINDA İNSANIN KENDİNİ, EVİNİ, KALBİNİ, RUHUNU, RABBİNİ UNUTMASINA bağlayacaktır; haklı olarak.
Kimi insanlar kendimizi evlerimize kapatmamızın sebebini eşimizi, ailemizi, çocuklarımızı çok ihmal etmemize bağlayacaktır. Bazı müminler Kâbe’nin, Mescid-i Nebevi’nin, Mescid-i Aksa’nın, camilerin, cumaların kapılarını yüzümüze kapatmalarını, onları ihmal etmemize, hatta büyük bazı mukaddes mekanları yad ellere terk etmemize bağlayacaktır. Kimi müminler de umreye hacdan hacca cumadan cumaya günahlarımızı affettirmenin mümkün olmadığına bağlayacaktır. Kimileri bunu yıllardır AFRİKA’DA AÇLIKTAN ÖLEN ÇOCUKLARIN o, duymakta zorlandığımız ahına bağlayacaktır. Bazıları içine kapandığımız karantinayı on yıldır GAZZE’NİN muhasarasına bağlayacaktır. Kimileri de Allah’ın rızık olarak verdiği HELAL VE TEMİZ GIDALARI TERK ETMEKTE arayacaktır.,
Eğer biz doğru okursak ve bütün bu başımıza gelenleri ayet olarak değerlendirirsek BÜTÜN BU ANLAMLAR DOĞRU OLACAKTIR. Ve bu zengin anlamlar haritası insanlığı kendisi üzerinde yeniden düşündürecek ve yaşadığımız bu musibeti rahmete dönüştürecektir. Onun için musibetleri ayet olarak okumak, bugün çok daha büyük anlam kazanmıştır. Böyle okunduğunda insan kendisi ile yüzleşecektir, her insan. İnsan dünya ile ilişkisini yeniden gözden geçirecektir. Eşiyle, dostuyla, ailesiyle ilişkilerine çekidüzen verecektir. Bu namütenahi zengin anlamlar dünyasını terk edip bu tür musibetleri belli bir kişiye, belli bir olaya, belli bir topluma bağlamak, ilahî azap ve kıyametle izah etmek, sonsuz ayetleri okuyamamak manasına gelir. Ve bizi ibretten koparır, böyle bir okuma. Bizi ibarelere mahkûm eder. Sorunlarımızı çözmez, bilakis krizlerimizi derinleştirir.
*Aziz Kardeşlerim, Bu tür musibetleri vahyin ışığında doğru anlamamızın önündeki engelleri şu şekilde sıralamak mümkündür. Böylece birinci engeli, büyük engeli ifade etmiş oldum. Ayet olarak okumayıp sadece azap olarak, kıyamet olarak, alamet olarak okuduğumuzda büyük bir yanlışlık yapıyoruz.Birincisi bu tür hâdiseleri insanın sorumluluklarını ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak “Karada ve denizde ortaya çıkan bütün fesadın bozgunculuğun sebebi insanın yapıp ettiklerindendir.” Rum, 41
İkincisi yanlışlık; bu tür hâdiseleri yorumlarken, bilhassa son zamanlarda içine düşülen en büyük yanlışlıklardan bir tanesi, bilim adına değil bilimcilik adına, kâinatın yaratıcısını, yoktan var edicisini göz ardı etmek. Allah’ı yok sayarak, onun varlığa ve kâinata yerleştirdiği kanunları göz ardı ederek okumak ve yorumlamak, yapılabilecek en büyük yanlışlıklardan bir tanesidir.
Üçüncü yanlışlık; insanın haşa kendisini Allah yerine koymaya kalkışması. Kişinin Allah adına konuşması. Nasıl oluyor bu? Bu, Allah’ın şu olaylardan dolayı şu topluma verdiği bir cezadır, demek, gerçekten bir kulun haddini aştığı en önemli konulardan bir tanesidir. Böyle dediğimiz zaman Allah adına konuşmuş oluruz. Ki bu, asla doğru değildir.
Dördüncüsü Allah’ın halk ettiği sebepleri yok saymak. Tedbirleri elden bırakmak. Bilhassa bu gibi salgın hastalıklarda sağlık otoritelerinin önerileri dinin de önerileridir. İslamiyet bir insan canını korumayı, can emniyetini sağlamayı en büyük esas kabul etmiştir.
Bildiğiniz gibi Resul-i Ekrem on dört asır önce kendi dönemi için salgın hastalıklara karşı karantina ilkelerini en iyi şekilde belirlemiştir. Ben bir hadis talebesi olarak bu vesileyle hadis kitaplarını karıştırdığımda gerçekten bu kadar bu konuya Allah Resulü’nün önem verdiğinin yeni farkına vardığımı ifade etmek isterim. “ ْHasta bir insanı sağlıklı insanların yanına sokmayın götürmeyin, “dediğini biz hadis kitaplarımızdan görüyoruz; Buhari ve Müslim’de rivayet edilen bir hadiste. “Bir yerde salgın bir hastalık varsa oraya girmeyin. Olduğunuz yerde salgın bir hastalık ortaya çıkarsa oradan çıkmayın,” emri, yine Peygamberimize (sav.) aittir.
* İNSANLIK, BİRBİRİNİ YOK EDECEK SİLAH ÜRETME YARIŞINI BIRAKIP, BİRBİRİNİ TEDAVİ EDECEK, DERDİNE ÇARE ÜRETECEK VESİLELERİ BULMA YARIŞINA GİRMELİDİR. O ZAMAN NE GÜZEL BİR DÜNYA OLUR.
* Dostlar, Elbette el açıp en büyük ilticagâhımıza yönelmek, ona dua edip yalvarmak elbette önemlidir. Her gün aile efradı ile birlikte Rabbimize el açıp yalvardığımız bir vaktimiz mutlaka olmalıdır.
Ancak EN KABULE ŞAYAN DUA nasıl bir duadır biliyor musunuz? FİİLİ DUADIR. Bugünden itibaren dualarımızı büyük bir İYİLİK HAREKETİNE dönüştürebiliriz. Nasıl dönüştürebiliriz? Mesela bu zor zamanlardan geçerken bir ev ve dükkân sahibinin, KİRASINI ödeyemeyen kardeşine ikramı en büyük duasıdır ve en büyük duadır. Bir işverenin bu zor zamanlarda işe gelemeyen İŞÇİSİNİN ÜCRETİNİ vermeye devam etmesi en büyük duadır. Bir kimsenin, alışverişini yapamayan zor durumdaki KOMŞUSUNA yardımcı olması en büyük duadır. İlahî rahmeti celp edecek, bela ve musibetleri def edecek EN BÜYÜK DUA BU ZOR ZAMANLARDA BÜYÜK BİR İYİLİK HAREKETİ BAŞLATMAKTIR. Bütün birey ve toplum olarak, sivil toplum örgütleri, hep birlikte bir iyilik hareketi başlatmamız, zorda olan her kardeşimizin kalbine dokunmamız en büyük duadır. En büyük dua herkesin birbirine iyilik yapmasıdır.”