Bu hafta da eskilerden bahsederek biraz kafa dağıtalım. Zaten siyaset her birimizin gündeminde var.
Öğleki bazılarımız günde beş defa hükümet yıkarız yeniden kurarız.
Bilmiyorum dünya ülkeleri arasında bizim insanımız gibi siyasete yakın olanlar varmı.
Veya Ülkelerini yönetenlerini yakından takip eden bizim gibi bir Millet varmı. Aslında bu bizim Milletimizin bir artısıdır.
Ben öyle değerlendiriyorum. Çok ülke gezme şansım olmadı ama iki ülke gezme şansım oldu. Birisi Suudi Arabistan bir diğeri de İran.
Suudi Arabistan da Mekke, Medine ve Cidde ye gittim. Tabii ki esas gayemiz “Umre” idi.
Ama farklı gözle bakıp gezme imkânımız da oldu. Suud insanı çok rahat. Tek dertleri daha rahat nasıl olabiliriz. Siyasetle hiç ilgilenmiyorlar desek doğrudur.
İran ziyaretim bir iş adamına danışmanlık yapmakla oldu. Üç gün konakladık.
İran diğer Müslüman ülkelerin dışında farklı bir yapıya sahip. Sosyal yönden olsun, ekonomik yönden olsun, tebaa olarak da birçok kimliği bir arada bulunduruyor. Siyaset orada da var. Ve insanlar siyasetle ilgililer.
Eskilerden bahsedecektik, değil mi.
Hani Suluhan var ya hepimiz biliriz. Ama eski halini bir hatırlayalım şöyle bi 40-45 yıl öncesini. Altında akaryakıt istasyonunun olduğu günleri.
Üstü yine Suluhan. Bina büyük. Oval bir balkonu var.
Balkonu farklı figürlerle demirden çevrilmiş.
Balkon güneye bakıyor. Ve müşteriler diğer Kıraathane müşterisinden farklı. Başta fötr şapka, kolalı gömlek kravat, pantolon jilet ütü, geniş yaka ceket ayakkabılar çizme ve boyalı. Buranın müşterileri böyleydi.
Oval balkonda saatlerce oturur, “Nargile” fokurdatırlardı. Çoğu orta yaş üstü görmüş geçirmiş insanlardı.
Tabii o zamanlar Nargile her kesimden insanın içecek olduğu bir şey değildi. Nargilenin de tiryakiliği ayrı bir şeydi. Nargilenin yanında geniş Mekke Fincanı ile genelde az şekerli içilen kahve olurdu. Kahvenin Yanında soda.
Kahve tiryakiliği de farklıydı. Kahve her zaman bulunmazdı. Kıraathanede kahve bulunmazsa Kahve tiryakisi kahvesini evinden getirir Kıraathanede altı kömürle ısınan kum ’un üstünde yavaş, yavaş bakır cezvede pişirilen kahve içilirdi.
Bazı müşteriler çok titiz olurdu. Onlar fincanlarını da evden getirirlerdi. Muhabbet koyu.
Sonradan bu bina yıkıldı. Yerine daha modern bir bina yapıldı. Bu modernlik eski güzelliklerini de beraberinde getirdi.
Artık bazı alışkanlıklarımızı da yeni gelen şeylerle yavaş, yavaş yitirmeye unutmaya başlamıştık.
Yeni gelenlerden biri de “Bilardo” önce üç top sonra 16 top, hayatımıza girdi. Özellikle gençlerin hayatına girdi.
Kıraathanelerde oynanan oyunların yerine artık okey de girmişti. Okey salonları açılmaya başladı. Bu salonlarda sadece okey oynanırdı.
Öyle ki çok iddialı oyunlar oynanıyor. En iyi okey bilen kişi farklı oluyordu.
Bilardo çok harika bir oyun. Ama hayatımıza yeni girmiş. Kimsenin bildiği yok.
Kabiliyeti olanlar hemen kavrayıp çok güzel sayılar yaparlardı. Bu 1990 yıllarda yaygınlaşmaya başladı. İddialı oyunlar yapılır. Hatta bazı bilardo salonlarında yarışmalar bile yapılırdı. Şimdilerde Bilardo Federasyonu bile var. Uluslararası yarışmalar yapılıyor.
Yine bu yıllarda hayatımıza giren “Gen boy” adlı bir oyun aleti vardı. Bu da kısa zamanda çok yaygınlaştı. Bir mağazaya girseniz herkesin elinde bir tane müşteriye bakan yok. Yani abartmıyorum. Bilen bilir. Bundan öce de Atari vardı.
O zamanlar insanlar arasında tatlı bir rekabet, tatlı iddialar olurdu. Kazanan kazandım demez. Kaybeden karşısındakine buğuz etmezdi.
Şimdilerde kıraathane diye bir şey kalmadı. Nargile desen artık o da tiryakisini kaybetmiş durumda.
Yine söylüyorum siyah beyaz günlerdi ama güzel günlerdi.