Dünyanın en büyüklerinden biri olan Kahramanmaraş depreminin dehşeti her geçen gün daha derinden sarsıyor ülkeyi. İletişim ve ulaşım kesik ya da henüz çok yetersiz, arttıkça rakamlar artacak, canlarını kaybedenler, yaralananlar ve kış ortasında evsiz barksız kalanlar…
Acılar acıları kovalayacak ve kaybedilenlerin yokluğu daha derinden hissedilecek geçen her günde.
Yine de şükür için elleri Allah’a kaldıracağız; gözümüzde yaş, yüreğimizde acıların en koyusu ile duaya duracağız huzurda.
Ve biraz daha kenetleneceğiz birbirimize bir daha kopmamak, bir daha birbirimize sözle, elle, kazma kürekle saldırmamak için.
Bırakın saldıran saldırsın misafir siyasetçiye, hakaretler etsin kelimelerin en ağırıyla, aldırmayın siz, herkes aslına uygun olanı yapar.
Bir arkadaşım var, birçok konuda ortak düşüncelerimiz, ortak görüşlerimiz var ama bir noktada bir türlü anlaşamayız. Ona göre bizim “millet olmamız” için bir ambargo hatta bir savaş gereklidir. Ambargo ya da savaş bizi kenetleyecek ve millet olmamızı” sağlayacaktır.
Katılmam ben sevgili dostumun bu görüşüne, “biz zaten milletiz” derim.
Dün aradı ve “savaşa ya da ambargoya gerek kalmadı, millet olduk” dedi.
Biz yeni olmadık. Biz zaten millettik, hem de en asil, en köklü millet.
Bu deprem bizi millet yapmadı, millet olduğumuzu bir kere daha gösterdi.
Bir insan, bir zamanların bıçkın bir delikanlısı birden sevgilisi, dostu, kardeşi oldu herkesin. O bıçkın delikanlı ağlıyordu halkına yardım isterken. Dünün sert delikanlısı yaşlı gözlerle gönüllere taht
kuruyordu bir anda. Volkan Yıldırım’dan bahsediyorum.
Bir sanatçı kampanyalar yürütüyor ülke çapında ve kendi imkânlarıyla çok ciddi bağışlarda bulunuyor depremzede halkına. Haluk Levent bir anda herkesin kardeşi oluyor.
Bir iki kişi değil, bu kahramanlar binlerce.
Dün ve önceki gün Samsun’un en hızlı büyüyen ilçesi Atakum Belediyesi’ndeydim. Tırlar doluyor, tırlar kalkıyor, boş tırlar doldurulmak için dağıtım merkezinin kapısına yanaşıyor. Bir değil iki ayrı merkezde beş, on, yirmi, otuz, kırk tır ve devamı için başka tırlar.
Tırları değil insanları anlatacağım sizlere. Belediye başkanı ve belediye personelini değil o onlarca, yüzlerce belki de binlere genci anlatacağım.
O ne müthiş bir koşuşturma, o ne müthiş bir heyecan Allah’ım…
Sabah başlayıp gece yarılarına kadar süren kutsal bir çabanın gönüllü kahramanları o gençler. Pırıl pırıl yüzlerin, sevgi ve sevda dolu gözlerin ve göremesem de eminim yüzlerinden çok daha güzel yüreklerin sahibi o gençler.
O sevgi ve sevdaya, o gayrete, o kenetlenmeye ve o koşuşturmaya gıptayla baktım.
Yeniden gurur duydum asil milletimle.
Evet, biz milletiz. Hem de ne millet.
Ve şu cümleler geldi aklıma, dünümüzü kurtarmıştı o şanlı nesil, eminim yarınımızı da yine o neslin evlatları kurtaracak.
“Başka bir aşk istemez aşkınla çarpan kalbimiz
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz
Gül ki sen, neşenle gülsün ay, güneş, toprak, deniz
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz”
Ey vatan, ey millet gözyaşların dinsin, çünkü pırıl pırıl bir gençlik geliyor.