Her açıdan dünyanın en bereketli ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Milleti dolandırıp ceplerini dolduranların en rahat ettiği ülkelerden biriyiz. Bankerler, titancılar, sanal paracılar, çiftlik bank gibi milletin cebini boşaltan mekanizmaların kol gezdiği bu cennet vatanda deşifre olmamış ne gözü açıklar vardır. Allah bilir.
Yıllar önce ülkede ciddi bir banker furyası esmiş, binlerce insan elinde avucunda ne varsa bankerlere kaptırmıştı.
O günün meşhur bankerlerinden biri, bir anda kaybolmuş ortada görünmemişti. Bu durum gazetelerin manşetlerine taşınmış, bankerin yurt dışına kaçtığı haberleri her yere ulaşmış, para yatıranlar adeta şok olmuştu. Kısa bir müddet sonra meşhur banker ortaya çıkmış ”Ben buradayım, bir yere gidecek kadar aptal değilim. Zira, dünyada en rahat para kazanılan ülke Türki’yedir. Niye başka ülkeye gideyim ki “ diyerek ülkenin halini özetlemişti. Bu ulusal iç edicilerin yerel unsurları, örnekleri de günümüzde var ve gayet iyi de iş çıkarıyorlar.
Şu anda hayatta olmayan bu banker yerden göğe kadar haklıydı. Ülkenin jet uyanıklarından biri araba fabrikası kuracağım diye ortaya çıkmış, milleti tokatladıktan sonra kaçmış, sonra teslim olup, hüküm giymişti. Bu uyanık yıllar sonra sarık ve cübbe ile vatandaşın karşısına çıkıp devre mülk satıp yine vatandaşı çarpmıştı.
Bu ülke neler görmemişti ki. Devrin başbakanı dahi Selçuk Parsadan isimli bir profesyonel dolandırıcıya örtülü ödenekten para kaptırmıştı.
Her konuda rahat hareket eden bu uyanıkların yakayı ele verdikleri zaman “Beni, Türk adaletine teslim edin” demeleri ise oldukça manidardır.
Bu konuyla ilgili en son aktör ise on binlerce kişiyi dolandırdığı iddia edilen ve halk arasında “Tosuncuk” lakabı takılan Mehmet Aydın’dı.
Bu tipte ve bu yaşta birinin on binlerce insanı etkilemesi ve onların ceplerinden paralarını alması gerçekten sosyolojinin ve psikolojinin konusu olmalıdır. Yerele bakınca böyle bir dolandırıcılığa şahit olmuş bir kişi olarak edindiğim tecrübe şudur; Fiziki görünümleri İslami yaşayan bir görünümde, toplum için de dindar, abdestli, namazlı, tarikat ehli görümünde daha kolay kamufle olduklarını gördük. Yasa ve kanunların açıklarından faydalanıp kaçma, kıvırma, eldeki delilleri yok etme ve delil karartma konusun da oldukça maharetlidirler. Mahkeme de ve kolluk kuvvetlerinin yanın da suçluyken haklıdan çok haklı gibi davrana bilen bu vicdansızlar yanlarına aldıkları kendi gibilerle uyumda sıkıntı çekmezler.
Yakın zamanda yaşadığımız tosuncuk olayın da olduğu gibi
Neticede “Beni Türk adaletine teslim edin” diyen tosuncuğun kısa bir tutukluluk süresinden sonra ortay çıkıp, tekrar milleti tokatlaması uzak bir ihtimal değildir. Gerçi bizimki halen daha kendini adaletin kollarına bırakmış değil!
Tamahkâr ile sahtekârın kol kola gezdiği ülkemizde bu tür olayları daha çok göreceğimizi söyleyebiliriz.
Fakat unutulmamalıdır ki! Devletin adaletinin gecikmesi, şaşması olabilir. İlahi adaletin gecikmesi olmaz, terazisi şaşmaz. Ben adaletin bu dünyada tecellisinden yanayım! Konu yargıya taşındığı için detay vermeyeceğim.
Çok sevdiğim şu sözü hatırlatarak yazımı bitirmek istiyorum.
Devlet yarına bırakır, yanına bırakmaz!