Bilmediğini bilmek, bireyin kendini tanıması, yeteneklerinin ve kapasitelerinin sınırlarını bilmesi ve bu sınırların ötesine geçmemesidir. Kişinin yapamayacağı şeylere talip olmaması, kendi gücünün ve yetkinliklerinin sınırlarını aşarak gerçekleştiremeyeceği işlere kalkışmaması önemlidir. Bu tür davranışlar, kişinin haddini aşmasına yol açar ve toplumda bu kişiler "hadsiz" olarak nitelendirilir.

Örneğin, bir genel cerrahın beyin ameliyatı yapması veya bir göz doktorunun kırık kemik operasyonu gerçekleştirmesi haddini aşmaktır. Benzer şekilde, bir mühendis mimarın işini, mimar da mühendisin işini yapmamalıdır. Tıp ve fen bilimlerinde sınırları belirlemek daha kolayken, sosyal bilimlerde bu daha zordur.

Bu nedenle, "haddini aşmak" terimi daha çok sosyal alanda kullanılır. Doktor ve mühendis olmanın kuralları mevzuatla düzenlendiğinden, herhangi biri (sahtekarlık yapmıyorsa) doktor veya mühendis olduğunu iddia edemez. Ancak, ekonomist olmanın kuralları mevzuatla belirlenmediği için, üniversitede bir dönem ekonomi dersi alan birisi, “ekonomist” olduğunu iddia edebilir.

Sosyal olaylarda belirsizlikler fazla olduğundan, haddini aşan “hadsiz” kişilere sıkça rastlanır. Sosyal hayatın ve olayların kesin çizgileri olmamakla birlikte, Türk-İslam medeniyeti, örf, adetler, gelenek ve göreneklerle bu alanları kurallara bağlamıştır. Her ne kadar bazı değerler dejenere olmuş olsa da, bir kısmı halen hayatımıza şekil vermeye devam etmektedir.

Başta medeniyet değerlerimiz olmak üzere, kültürel ve dini değerlerimiz, küresel emperyalizmin ve misyonerlerin düzenli ve planlı saldırıları altındadır. Bu sinsi saldırılar, medeniyet ve kültür değerlerimizin kodlarını etkisizleştirme eğilimindedir. Mevlâna, İbn-i Sina, Farabi, Razi ve Gazali gibi birçok değerli düşünür, gönül coğrafyamıza ektiği tohumlar sayesinde, onların çizdiği yoldan beslenmeye devam ettiğimiz sürece bizleri selamete ulaştıracaktır. Yunus Emre’nin yüz yıllar önce söylediği mihenk taşı hükmündeki şu söz, kültür hafızamızda kaldığı sürece haddimizi bilip, haddimizi aşmaktan kaçınabiliriz: "İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsen ya nice okumaktır."

Bilmemek bir kusur mudur? Bilmediğini bilmek değil, bilmediğini bilmemek kusurdur. Bilmediğini bilen kişi, haddini bilir; bilmediğini bilmeyen ise haddini bilmez. Bir konuyu veya olayı tüm yönleriyle eksiksiz bilmek mümkün değildir. Ne kadar bilirsek bilelim, mutlaka eksiğimiz vardır. Bu sebeple her konuda o konuyu bizden daha iyi bilen birileri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu gerçeği kabul edersek, farklı görüş ve düşünceleri dinlemeye açık hale geliriz.

Bir hocamız bize haberciliğin çok az bir kısmını okulda öğreneceğimizi, kalanını iş yaşamında (sahada) öğreneceğimizi söylediğinde çok etkilenmiştim. Bu hocamızın söylediğini hiç unutmadım. Bu bakış açısıyla halen öğrenci olduğumu düşünüyorum.

Farklı görüş ve düşünceleri dinlemeye ve analiz etmeye engel olan iki önemli sebep vardır: bakış açılarımızın farklılığı ve önyargılarımız. Bakış açısı farklarını basit bir görsel örnekle açıklamak mümkündür. Aynı şekle baktıkları halde, altı rakamının bir tarafında duran iki kişiden biri 6, diğeri 9 olarak görür. İkisinin gördükleri de doğrudur; çünkü bakış açıları farklı olduğundan algılar da farklılaşır. Yarısı boş bir bardağın kimi dolu tarafını görürken, kimi de boş tarafını görür. Sosyal olaylarda değişken sayısı ve bakış pozisyonları çok fazladır. Çok detaya inip beynin hücrelerinde dolaşırsak, insan sayısınca farklı algıdan bahsedebiliriz.

Algı farklarımıza yol açan ikinci sebep ise önyargılarımızdır. İdeolojik görüşlerimizin, sosyal genetik kabullerimizin, siyasi tarafgirliğimizin, duygusal bağlarımızın bize yüklediği önyargılar vardır. Günümüzde genç yaşlı, köylü şehirli, okumuş cahil fark etmiyor; herkes her şeyi çok iyi biliyor. Hele bazı konular var ki herkes konunun uzmanı olmuş. Din, siyaset ve futbol gibi konularda maalesef hepimiz çok bilgiliyiz.

İlim, kendini bilmektir; hakkını, haddini, sorumluluğunu ve sınırlarını bilmektir. Siyaset konusunda fazla söze gerek yok; eskiden siyasi fikirler, kişinin dünya görüşüne ve ülkenin menfaatlerine göre şekillenirdi. Şimdi kişisel menfaatler ve sosyal medyada yapılan algılara göre şekilleniyor. "Bizim gibi düşünmüyorsan cahilsin, biz çok biliyoruz sen bir hiçsin. O televizyonu seyrediyorsan senden bir halt olmaz. Bizim partiye oy vermiyorsan sen bir hainsin" gibi sözler sarf edilerek insanlar üzerinde bir tür baskı kuruluyor. Toplu ret ve toplu kabul, bilimin, ahlakın ve mantığın kabul edeceği bir durum değildir.

Bilim ve ilim, insanlık var oldukça gelişecek ve ilerleyecektir. İletişimin ve haberleşmenin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde değişime ve gelişime yetişmek gerekir. Her sabah yeni bir gün, her yeni gün yeni düşünce ve fikirler demektir. Haddini bilmek, kendini bilmektir. Ne mutlu haddini, kendini ve bilmediğini bilenlere.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber