Yerel ve ulusal medyamızda çokça gündeme getirilen iki kavram dayatma derecesinde işlenerek kamuoyunu meşgul etmeye devam ediyor. Bizim dünyaya bakış açımız inanışımız, tarihimiz ve kültürümüz Globalleşme, küreselleşme kavramlarıyla kan uyuşmazlığı içerisindedir. Farklı medeniyetlerin zıt kutupları olarak değerlendirilir.
Küreselleşme, ülkeler arasında sınırları kaldırmak demektir. Kaldırılacak sınırlar hukuki, siyasi, dini, kültürel veya iktisadi duruş ve düzenleri yok edebilir. Küreselleşmeyi savunanlar, sınırlar kalktıkça, rekabetin artacağını ve bu sayede fiyatların düşüp, ürün kalitesinin yükseleceğini ileri sürmektedir. Hem de her ülkede bunun olacağını söyler. Global düşünenler ekonomi penceresinden baktıkları için para ve madde eksenli düşünce geliştirmişlerdir. Onlara göre en büyük güç madde ve paradır. Gücü ve parayı elde etmek için yapılan iş ve fillere mubah sayılır. Biz Müslüman Türk milleti olarak inancımız ve kültürümüz gereği sevgi ve saygı temelli olmak zorundayız.
Küreselleşmeyi savunan ülkelerin yıllardır sınır tanımadan Afrika’yı sömürmeleri bu iddialarının nere varacağını göstermektedir. Onun için küreselleşmeden yana değilim. Sınırların kaldırılması” kıstasına göre Gümrük Birliği ve özellikle Avrupa Birliği, küreselleşme yönünde atılmış önemli iki adımdır. Aynı kültürü, aynı inancı ve aynı hayat felsefesini benimsemiş toplumlar bile sınırların kaldırılmasını kendi bekası ve kültür anlayışı için tehlike görmekledir. İngiltere örneğinde olduğu gibi.
Din ile kültür birbirini etkileyen iki temel kavramdır. Yani din bir taraftan içinde doğduğu kültürü kendi esasları doğrultusunda dizayn etmekte, diğer taraftan kültürün değer ve imkânlarına göre kendisine yaşam ve uygulama alanı bulmaktadır. Zira dinler sosyal ve ahlaki değerlerle ilgili ortaya koydukları kurallarla kültürel sahanın biçimlenmesinde etkili olmuşlardır. Din aynı zaman da toplumsal hayatı düzenleyen ahlak ve hukuk kurallarıyla ilgili esaslar ortaya koyma suretiyle kültürlerin inşasında önemli rol oynamışlardır.
Globalleşme mülkiyette özelleştirme ve girişimde özgürleşmeyi savunur. Küreselleşme bireyin ekonomik özürlülüğünü ve refahını savunurken bizim inancımız sosyal refahı ve toplumsal huzuru ön görmemizi emreder. Biz de ekonomik güç yani paranın gücü daha çok yardımlaşmayı, paylaşmayı, sosyal dengeyi ve toplumun mutluluğunu temel alır. Bizim medeniyetimiz sadakayı, fitreyi, zekâtı ve öşür’ü gerekli görür. Biz de yardımlaşma esastır. Komşusu açken tok yatılmaz, yaklaşımız toplumcu olmayı ihtiyaçlıya yardım etmeyi, düşenin elinden tutmayı görev olarak tanımlar.
Pandamı sürecini yaşadığımız bu günlerde komşuluk işliklerimiz ne kadar zayıflamış olsa da umuyoruz ki en yakın zaman da bu süreç biter ve bizi biz yapan değerlere yeniden fazlasıyla geri döneriz. Fazlasıyla diyorum; komşularımıza ve dosalarımıza karşı var olan sorumluklarımız hatırlamamıza sebep olur. Bu sıkıntılı süreç umarım birçoğumuzu fabrika ayarlarına dönmesini ve Müslüman Türk ferdi ve ailesinin taşıması gerektiği vasıfları hatırlar ve uygularız.
Son olarak her medeniyetin bir bakış açısı ve hayat ölçüleri vardır. Batı medeniyetinin ölçüsü para ve güç olabilir. Bizim medeniyet anlayışımız da sevgi, saygı, hoşgörü ve yardımlaşmayı esas alır. Bu yüzden sınırları kaldırma, dünya devletleriyle entegre olma tam bir paradigmadır. Bu kıstaslar ve ölçüler bize uymaz. Biz bizi biz yapan değerlerle güçlü ve mutlu oluruz.
Kemal Özdemir
Bizi Biz yapan Değerler Küreselleşeme
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.