Daha mutlu olayım diye birbirilerinin üzerine basan insanların yaşadığı bir ülkede yaşıyoruz. İşin gerçeğini ararsak bu adaletsizliği, en münevver geçinenimizden en yobazımıza kadar yapmayan kim varsa bilinmelidir ki elinden gelmiyordur. 

Birey olarak tek başına hiç kimsenin bu adaletsizliği ortadan kaldırmaya elbette gücü yetmez. Rahmetli Dedem, oğlum “Dünya tamir olmaz” sözünü çok derdi.  

Peki bu adaletsizliğin ortadan kaldırılması için bireylerin hiç mi bir çabası olmayacak. Ülkeleri yöneten hükumetler, bireylerin özgür iradeleri ile seçiliyor. Kim ne derse desin kimse kimsenin kafasına silah dayayarak oyunu almıyor.  

Birey olarak bizlerin yaptığımız en büyük hata, hatır gönül dikkate alarak yetersiz, yeteneksiz ve beceriksiz insanları seçiyor olmaktan ibarettir. 

Ülkemizi yönetmekte yetersiz gördüğümüz kişi, isterse babamız veya evladımız olsun ona oy vermeyebiliyorsak irade ortaya koyabiliyoruz demektir.  

Duygusal saiklerle siyasal tercihlerimizi yaparsak, sürekli olarak adaletsizliklerden bahseder oluruz. 

Devlet yönetiminde görev alanların özellikle adalet konusundaki zaafları veya hataları asla affedilemez. Yönetim sistemi yanlış yapanı tıpkı düzgün çalışan bir fabrika gibi derhal dışlayabilmelidir. Burada hatır gönül gibi duygusallıklara yer verilemez. 

Bütün kamu görevlerinde liyakat olmazsa olmaz altın bir kural olarak işlemelidir. Adalet ilkelerini sehven dahi ihlal edenler, tecziye makamlarının kararını dahi beklemeden kendileri resen bulundukları görevlerden istifa edip ayrılmalıdırlar.  

İdeolojik, teolojik ve sair baskıların, egemen olduğu ülkelerin yönetimlerinde asla adalet olmaz. Kim daha güçlü ise o daima haklı ve daima üstün olur. Aslında bu üstünlük de ona yetmez. Ezdiği ve sömürdüğü insanlara hak, hukuk ve adaletten bahsederek nutuklar atar.  

Ezilenlerin ise nutuk atma hakları bile yoktur. Sadece kahve köşelerinde ve bireysel sohbetlerde yaptıkları dertleşmelerle mealen galiba bizi bunlar kazıklıyorlar anlamına gelen sözler sarfederler.  

Zavallı vatandaşlar ölesiye çalışırlar ki kendilerini ezenlere zevki sefa yapacak imkanlar sağlasınlar, yurt dışı tatilleri yaptırsınlar yani onları mutlu kılsınlar. Bunun adına da “devlete saygı” derler.  

Tarlasında bağında bahçesinde ölesiye çalışan vatandaşlar, tatil nedir bilmez, yurt dışına zaten çıkamaz. Onun işi sadece çalışmaktır. Konuşması dahi hoş karşılanmaz. 

Devletin imkanlarını kendi zevk-ü sefaları için kullanan ve hakkından bir kuruş dahi fazla alan kim veya kimler varsa ona ve onlara hakkımı asla helal etmiyorum. Zaten helal etsem o hak helal olmaz. 

Bu türden zevat artık halkın içine dahi çıkamaz oldular. Halk giderek yediği kazıkları anlıyor.  

Şatafatlı düğünlerde balolarda yapılan rezaletler, yurt dışı geziler, tatiller kimsenin gözünden kaçmıyor artık.  

Başlangıçta sözünü ettiğim halkın alın terinden güç kazanarak halkı ezen bu mutlu azınlığın elindeki en büyük güç, müesses nizamın kendilerine tanıdığı adaletsiz ve hukuksuz hak ve yetkilerdir.  

Bu yetkileri onların elinden almadıkça yani müesses nizamı değiştirmedikçe yönetenleri ne kadar değiştirirsek değiştirelim asla gelir dağılımındaki hukuksuzluk ve adaletsizlik değişmez ve değişmeyecektir. 

Bu değişim için son derece donanımlı, liyakatli ve dirayetli bir iktidar kadrosuna ihtiyaç vardır. Mevcut siyasi partilerimizde böyle duruşu maalesef göremiyorum. Kendi iç çekişmelerinden arınmış ve ülke sorunlarına odaklanmış bir siyasi parti gören varsa ben de bilmek isterim.  

Sistem bu şekilde çalıştıkça halkımızın köleliğe olan mahkumiyeti asla bitmeyecektir. Sistem ise egemenlerin elinde olduğundan değişme şansını da pek göremiyorum.  

Allah sonumuzu hayreylesin. 

19.08.2024 M.Sadullah SAĞLAM 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber