İflah olmaz bir alışkanlığımız ile yine karşı karşıyayız.
Nedir bu? “Toptan ret ve toptan kabul.” “Ya yanımdasın ya karşımdasın” anlayışı.
Yahu, şu konularda yanındayım, ama şu konularda karşındayım demek gibi adil ve objektif yaklaşım yok. Bütün düşünce ve siyaset kesimlerimiz için bu durum geçerli.
Bunun için de sağlıklı konuşamıyor, sorunları çözemiyor, çözüme ulaşamıyoruz. Habire tartışma, taraflaşma, guruplaşma ihtilaf, ihtilaf….
Gelelim D.İ. Başkanının, 24 Nisan’da, yani Ramazan’ın ilk Cumasında, Hacı Bayram camiinde temsili kılınan ilk Cuma namazında irat ettiği hutbe de ne dediğine.
Maalesef bu konuda da aynı hataya düşerek, toptan ret veya toptan kabul girdabına girmiş bulunmaktayız.. Ne demiş D.İ.Başkanı?
"İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor"
Peşine söyleyelim ki, sözde hiçbir yanlış yoktur. Başkan, bulunduğu kurumun başı olarak vazifesini yapmış ve bu konuda doğruyu, yani İlahi emri söylemiştir.
Kurumun vazifesi nedir?
İslam’ın, Kur’an’ın ve Hz. Peygamberimizin İlahi emir ve öğretilerini Müslüman halka, hatta tüm insanlığa anlatmak. O da bunu yapmış ve belki de yapması gerekenlerden sadece birini anlatmıştır.
Şu gerçeği bir kere söylemeli ve ortaya koymalıyız.
D.İ. Başkanlığı Kur’an’ın ve Sünnetin emir ve yasaklarını, temel ilke ve çözümlerini anlatmak durumundadır. Bu kurumun vazifesi budur.
Bu kurumdan; T.C. Anayasasını, yürürlükteki hukuk ve kanunlarını, demokrasinin, kapitalizmin, sosyalizm veya bir başka beşeri sistemin ilkelerini, vaaz ve nasihatlerini anlatması beklenemez, asla beklenmemelidir.
O’nun anlatacağı, anlatma ile vazifeli olduğu anayasa veya kanun; Kur’an anayasası ve Hz. Peygamberimizin bu anayasa ve kanunlara dair uygulamalarıdır.
Eğer Kur’an hükümlerini değil de, mevcut sistemin hükümlerini anlatacaksa veya Kur’an’ı mevcut sistem ve kanunlarına göre uyarlayıp anlatacaksa, bu İslam-Kur’an olmaz, sistemin, rejimin İslam’ı olur ki, bu da din olmaktan çıkar, beşeri bir metne dönüşür. Böyle olduğunda D.İ.B GİBİ BİR KURUMA DA GEREK KALMAZ, AYM, Adalet Bakanlığı, Yargı kurumları ve Barolar bu iş yapmaktadır.
Diğer bütün iş ve işlemlerinde T.C Anayasası ve kanunlarına bağlı olup, bu kanunlar çerçevesinde idari ve mali işlemlerini yürütür. Ancak, anlatım ve tebliğ konusunda Kur’an Anayasasına bağlıdır ve O’nun hükümlerini anlatmakla mükelleftir.
Esasında her yönüyle, tüm iş ve işlemlerinde Kur’an Anayasasına göre hareket etmelidir. Ancak, sistem buna izin vermemekte, mevcut beşeri yasalar bu kurumu sınırlandırmakta, sadece halkı aydınlatma, bilgilendirme ve eğitme de Kur’an Anayasasını esas almasına müsaade etmektedir. Hiç şüphesiz bu alanda da ne kadar Kur’an Anayasasını anlatabildiği, bu konuda ne kadar bağımsız olduğu, bu işi ne kadar hakkıyla yaptığı da ortadadır.
Hutbe de irat ettiği konu Kur’an’da Ayetlerle sabittir ve başkan da o Ayetlere dayanarak bu sözleri söylemiştir.
Merak edenler; bu mevzunun zikretildiği, Araf Suresinin, 80, 81, 82, 83, 84. Ayetlerine, Hud Suresinin, 70, 74,77, 78, 79, 80,81, 82, 83, 89.Ayetlerine, Hicr Suresinin, 59, 60,61,62,63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,73,74,75,76,77.Ayetlerine bakabilirler.
BU YÖNÜYLE İRAT EDİLEN HUTBE DOĞRUDUR VE BAŞKANIN BU SÖZLERİNİN, YANİ KUR’AN HÜKÜMLERİNİN ARKASINDAYIZ. Bu mevzu bir inanç ve iman mevzusudur, biz o yönüyle bakar ve değerlendiririz.
Diğer yandan, D.İ.Başkanımızdan, sadece bu konuda değil, Kur’an’ın tüm hükümleri konusunda aynı duyarlılığı bekler, aynı şekilde tepki vermesini bekleriz.
Adalet, hukuk, hakkaniyet, doğruluk, dürüstlük, hırsızlık, kamu malını çalma, hor ve hakir görme, açlık, yoksulluk, alınteri, emek, lüks, israf, yolsuzluk, adam kayırma, ehliyet, liyakat, ayrımcılık, ötekileştirme, yaftalama, düşmanlaştırma, bölme, yalan, algı, manipülasyon, sömürü, işgal, emperyalizm, ziyonizm ve benzeri topluma bakan, toplum sorunlarını ihtiva eden Ayet ve Hadisler ışığında da aynı yüksek ses tonuyla konuşmasını, hutbe irat etmesini bekleriz ve hep bekledik.
Ayrıca, Başkanlık ve başkanın, öncelikle sineklerle değil BATAKLIĞIN KURUTULMASI İLE uğraşması, buna dair hutbeler okuması gerekirdi.
Bir yanda İstanbul Sözleşmesinin altına imza atarak ve 6284 ile yasalaştırarak sinek üretmeye hazır bataklıklar dururken, diğer yanda film ve dizilerle aile yapımız tarumar edilmekte, her iki bataklık ile haklı olarak hutbe konusu yaptığı sapkınlıklar üretilmeye devam edilmektedir.
Yıllardır bu konuda makaleler yazmakta, DİB ve devletin en tepesindeki yetkililere iletmekte olduğum, DİYANETİN ÖZERKLİĞİ bu konunun çözümünde temel şart olarak durmaktadır.
SİYASETTEN BAĞIMSIZ bir MUHTAR DİYANET şarttır ve o zaman Kur’an’ın hükümlerini özgürce söyleyebilecek, siyasetin memuru olmaktan ve siyasi erke, hükümetlere göre konuşup, icraat yapmaktan, Diyanet’in siyasallaşması ve partileşmesinden kurtulacaktır, kurtarılmalıdır.
İSLAM GÖKKUBBE KADAR GENİŞ BİR ŞEMSİYEDİR. Tüm insanlığı bu şemsiye altına alır. KÜÇÜCÜK PARTİ, MEZHEP, MEŞREP, CEMAAT, TARİKAT, KAVİM, KABİLE, AŞİRET BAYRAĞI ALTINA SIĞMAZ, SIĞDIRILAMAZ.
Sığdırmaya çalışanlar, İslam’a en büyük zararı verir ve en büyük ihaneti yapmış olurlar.
DİB’nın hutbesini yanlış bulup, mahkemeye verenler ise, en büyük hukuksuzluğu yapmakta, Başkana değil İslam’ a karşı durmakta, esas insan hakları ihlalini kendileri yapmakta ve bu Müslüman millet ve değerleriyle zıtlaşmakta, abesle iştigal etmektedirler.
Yargı da, “Hutbe, Diyanetin vazifesi doğrultusunda yapılmış olup, Kur’an’i hüküm ve bir anlatımdır. Bizim hukukumuz ile ilgisi bulunmamaktadır ve kapsamımız dışındadır” deyip,” takipsizlik kararı vereceği umulmakta, tahmin edilmektedir.
Konu ile ilgili FAİL, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN İMZALANMASI VE YÜRÜRLÜĞE SOKULMASIDIR.
Mahkemeye başvuran çevrelerle değil, onlara bu gücü ve yetkiyi veren İstanbul Sözleşmesi ve bunun lağvedilmesine yönelik YASAMA VE YÜRÜTME ORGANI hedef alınmalı, SİNEKLERLE DEĞİL, BATAKLIĞIN KURUTULMASINA YÖNELİNMELİDİR.
Esas olan bu Sözleşme olup, D.İ.B’na sahip çıkarken, Sözleşmeye ve onu yasalaştıran erke ses çıkarmamak, samimiyetten uzak, hamaset, çifte sıtandart ve politize olmaktır.
Hiç şüphesiz, hutbe konusu sapkın alışkanlık ve bağımlılıkları tenkit ederken, bu BATAKLIĞA DÜŞMÜŞ İNSANLARA DA ŞEFKATLE YAKLAŞILMALI, SORUNU SADECE KINAMAKLA KALMAYIP, ÇÖZÜMLER ÜRETİLMELİ, BU İNSANLARI KURTARMA REÇETELERİ ÜRETİLMELİDİR.
Aynı bataklığa hizmet eden film, dizi ve i.net dünyası da unutulmamalıdır.