Bilgeliğin kıralı Aliya İzzet’in mühim bir sözü ve tespiti herkesçe bilinmektedir.
Şunu demişti ‘Evlad-ı Fatihan’ Bosnalı Müslüman kardeşlerimizin lideri Mücahit Aliya İzzet:
“Ben olsam, Müslüman Doğudaki tüm mekteplere ‘ELEŞTİREL DÜŞÜNME’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”
Aliya’nın bu tespit ve önerisine yüzde yüz katılarak, tüm okullara ama en başta İmam Hatip ve İlahiyatlara bu derslerin ivedilikle konulması kanaatindeyim.
O zaman ‘Taklidi iman’ dan, ‘Tahkiki iman’ a geçer, “Meyyidin gassala teslim olması” düşüncesi, teslimiyeti, körlüğü ve durağanlığından kurtulur, “biat kültürü” yerine, tenkit, tartışma, arayış, münazara, istişare ve “Doğruları bulma” kültürüne erişiriz.
O zaman, her türlü kötülüğüne rağmen, bir partiye, tarikata, cemaate ve liderlerine körü körüne bağlılıktan kurtulur, ‘ceketini assa kazanır’ ya da ‘Bir bildiği vardır’ deyip, ne yaparsa yapsın kabullenip onaylama teslimiyetinden kurtuluruz.
O zaman, geçmişin ve bugünün liderlerini putlaştırmaktan kurtulur, günahıyla ve sevabıyla insan olduklarını, hata yapabileceklerini anlarız.
O zaman baştakilerin hatalarını görme körlüğünden kurtuluruz.
O zaman yeni düşünce ve çözümler üretir, gelişme ve ilerlemenin yolunu açarız.
Düşünen, eleştiren, araştıran toplumlar dinamik, aksi olanlar ise sıtatik, yerinde sayan toplumlardır.
Günümüzde Türkiye ve Müslüman alemin temel sıkıntısı budur ve bunun için bir türlü doğruyu bulamamakta, herkes kendi doğrusuyla yaşamakta, karşı doğruya düşman kesilmektedir.
Bunun için eleştiriye, karşıt düşünceye hain, terörist ve benzeri her türlü yafta yapıştırılmakta, iftiranın bini bir para olmaktadır.
Şüphesiz başta siyasetçiler olmak üzere tüm kılikler, tenkiti asla istemez, kayıtsız şartsız biat isterler. Zira ancak tenkit olmadığı zaman hakimiyetlerini sağlayabilir, milyonları kendilerine bağlayabilirler.
Mevzuya açalım bir başka alıntı ile açıklamaya devam edelim:
“Eleştiri, açığa çıkarmaktır.
Eleştiri, var olanla yetinmez, her türlü iktidara mesafelidir.
Eleştiri anlaşmazlık içerir, temeli değişim talebidir.
Eleştiri sadakatsizlik değil, düşünceyi/teoriyi -pratiği geliştirmektir.
Eleştirel düşünce ülkemizde müşkül durumdadır.
Popüler kültürün etkisindeki insanlar “fikirsiz ülke” istiyor…
Tartışma, düşünceler üzerinden değil, salt kişiselleştirme üzerinden yapılıyor.
Eleştiri yapan “mutlak birinin/iktidarın adamı” sığlığıyla yaftalanıyor!
Eleştirel görüşe/ sorgulayana mutlak kara çalınıyor!
Linç kültürü büyüdü….
İleri sürülen eleştiriye dair tek tartışma yok, kabalık ve kötülük var sadece.
Bu kuşkusuz düşünsel yetersizlikten kaynaklanıyor.
Kimsenin hakkını yemek istemem; bu tümüyle kötü niyetten de kaynaklanmıyor, eleştirinin yok edildiği 12 Eylül askeri darbesiyle başlayan ağır süreç yaşandı/yaşanıyor.
Karşımızda okumayıp, tv seyrederek bilgi-bilinç sahibi olduğunu düşünen pek bilmiş güruh var. Maalesef gerçeklere yabancılaştırıldığının farkında olmayan bu geniş kitle, gözü kapalı taraftarlık yapıyor, sadece amigolarını alkışlıyor ve ezberini bozan hakikat arayışına tepki gösteriyor. Demokratik diyalog kurulamıyor bu çevreyle. Siyasi kısırlaştırılma bir virüs gibi büyüyor ülkemizde.
Dar kafalılık… Fanatiklik… İki yüzlülük… Ben bilirimcilik… Otoriterlik… Vd. Eleştirinin düşmanıdır.
Bunu topluma-siyasete dayatan neoliberalizmin ideolojik yeni muhafazakâr/neocon tahakkümünden kurtulmak ilk koşuldur.
Yaratıcı hesaplaşma şarttır.
Evet bizlere, arayışını hiç bitirmeyen insanlar lazım.
Bunun için neyin ne olduğunun bilincinde olan farkındalık elzem…
Hep yazdım, meselem kişiler değildir, olamaz. Mücadele ettiğim eleştirdiğim kişilerin sahip olduğu ve dayattığı -etnisite gibi popülist- siyasi yozlaşmadır.
Korkan gerçekleri görmek istemiyor, hakikatle yüzleşmek istemiyor. Derine kazmayı unutturdular... Gözü kapalı parti iktidarına tapınan “müritlik” çevremizi kuşattı.
Yazmakla bitmez: Bu ideolojik yıkıma sessiz nasıl kalınır.” (Alıntı, S. Yalçın