Çok
Çok eski zamanlarda
Köyün birine
Bir çakmak getirilmiş…
Çakmak
O kadar kıymetli ki,
Sağı, solu yakmaması,
Yanlış ve
Kötü işlerde kullanılmaması için,
Saygın ve
Güvenilir birine
Teslim edilmesi gerekiyor…
O köyün ileri gelenleri,
Aksakallıları,
Köyün emin kişileri,
Çakmağı
Kime verecekleri hususunda
Toplantı üzerine,
Toplantı yapmaya başlamışlar…
Bu kadar kıymetli
Ve
Önemli bir maddenin,
Muhtara emanet edilmesi ağırlık kazanmış…
“Muhtara verip,
İhtiyaç olduğumuzda
Ondan alıp,
Çakmağı kullanalım” demişler…
Ve
Bu önemli emanet,
Törenle
Muhtara emanet edilmiş…
Çakmak emanet verildikten sonra
Muhtarın
Yürüyüşü değişmiş…
Bu emanete
Zarar gelmesin diye,
Korumalar tutmuş kendine…
Ona,
“Ateşin sahibi” denilerek,
Toplum nezdinde
Saygınlığı ve
İtibarı çok artmış…
Tabi
“Ateşin sahibi” denilen
Muhtarın etrafında,
Yalaka, yağcı
Ve
Dalkavuklar artmaya başlamış…
Saygı,
Hürmet arttıkça,
Muhtarın kibri, kaprisi
Ve
Kendini beğenmesi artmıştı…
Köylüler
Muhtarı gördüğünde
Saygı duyuyor,
Ama
“Evimizi, tarlamızı yakar” diye,
Ondan
Korkmaya da başlamış…
Muhtar,
Ateşi kendine teslim eden
Köylüleri,
Hakir, küçük görüp,
Ateşi kendine verenleri unutmuş…
Etrafındaki
Dalkavukların tahriki ile
Ateşi,
Baskı ve korkutmak için
Kullanmaya başlamış…
Kendine
Yalakalık yapmayanları tespit edip,
Korkutmak için
Evini,
İşyerini,
Tarlasını yakıyormuş…
Onu gören
Tarlasını, evini yakmasın diye,
Ayaklarına kapanıp
Ona,
Secde etmeye başlayınca,
Muhtarın
İnsanüstü bir varlık olduğunu,
Etrafındaki dalkavuklar
Ona salık vermiş…
Yaşının
70’i geçmesi onu durduramamış,
Ölümsüz olduğuna
Artık
O bile inanmaya başlamış…
Fakat
Köyde olan
Bu baskılardan sonra
Tarlalar sürülemez,
Evler yaşanamaz,
Sokaklar gezilemez olmuş…
Muhtarın baskısından
Köyün vatandaşları,
Yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamış…
Köyde,
Ticaret durmuş,
İnsanlar fakirleşmeye başlamış…
Hatta
Tarlalar sürülmediği,
Ticaret işlemediği,
İnsanlar
Birbirine yardımcı olmadığı için
Açlık baş göstermeye başlamış…
Köye sürekli gelen
Çerçiler,
Artık gelmemeye başlamış…
Diğer çevre köyler
Gelişip,
Büyümeye devam ederken,
Muhtarın köyü,
Sürekli gerilemeye durmuş…
Muhtarın köylülerinden biri olan
Bir Gazeteci-Araştırmacı Yazar varmış…
Kendi köyleri gerilerken
Çevre köylerin
Nasıl olduğunu araştırmaya başlamış…
Yakın bir köye gidince
Etrafı yeşil,
Tarlaları ekilmiş,
Bağ, bahçede meyve ve
Sebzeleri bol görmüş…
Evlerde yaşayan insanları neşeli
Ve
Tok olarak görerek,
Köylülere sormuş,
“Sizde
Çakmak yok mu?”
“Var” demiş köylüler…
“Nasıl olur,
Bağınız, bahçeniz yanmadan
Nasıl böyle kaldınız…
Evleriniz yaşanılır halde
Ve
İnsanlar gülüyor…
Bizim köyde
Her şey tarumar oldu” demiş…
Köylüler,
“Yoksa sizin köyde
Çakmağı
Bir kişiye mi verdiniz?”
“Evet,
Muhtara verdik”
“Eyvah,
Eyvah ki, eyvah…
Hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
“Peki
Siz öyle yapmadınız mı?”
“Hayır
Biz çakmağı birine,
Çakmak taşını başka birine,
Benzini ise
Başka birine verdik…
Bir şey yapılacağı zaman
Bu üç kişinin
Bir araya gelip bu parçaları
Birleştirmeleri gerekiyor…
Ateş yakılması için
Üçünün razı gelmesi
Ve
Kabul etmesi gerekiyor…
Biri yanlış yapsa
Öbürü karşı çıkıyor, izin vermiyor…
Köyümüz huzurlu,
İnsanlar gülüyor
Ve
Bağımızı bahçemizi
Ektiğimiz için,
Zengin ve huzurluyuz” demişler…
Öbürü,
“Eyvah,
Eyvah ki eyvah
Desene biz
Hepsini bir kişiye vermekle
Kendi kendimizi yakmış olduk…”
…
Siz,
Siz olun ve
Kesinlikle çakmağı bir kişiye verip,
Köyünüzün mahvolmasına
Zemin hazırlamayın…
Ondan sonra
Olacakların sorumlusu sizsiniz…
Emaneti
Ehline vermediğinizden,
Başkasına suç bulmayın…
Bilmem,
Meramımı anlatabildim mi?
Bu duygularla,
Hoş kalın, hoşça kalın…
25.05.2024
Rahman AYHAN
Gazeteci-Araştırmacı Yazar