Çok eski zamanlardan beri insanoğlu tartışır durur. Toplum mu? fert mi? Tartışması zihinleri meşgul ede gelmiştir. Fikir sahiplerini çoğu zaman bu konuda karşı karşıya getirmiştir. Toplumların huzuru, sökünü ve istikbali için hangisi öncelemesi gerekir gibi tezler ortaya atılmış. Bu tartışmalar tümden gelim mi, yoksa tüme varım mı tartışmasına benziyor. Farklı medeniyet temsilcileri ve farklı kültür alt yapısından yetişmiş olanlar için değişik düşünceler ve fikirler olabilir.
Bizim bu konuda fert mi, toplum mu tartışmasına en güzel cevap ‘Birlikten kuvvet doğar düsturu’ olur. Toplumumuzun ekseriyetinin kabul ettiği bir durum dur. Fakat zamanla bu herkesin “topluluğun resmi görüşünün dışında düşünme becerisi için uğraşmadığı birlikteliklere” evrilir.
Toplum fertlerden oluştuğuna göre, cemiyete nitelik kazandıran veya kaybettiren şahıslardır. Niteliği iyi kişilerden oluşan birliktelikler ile vasıfları iyi olmayan bireylerden teşekkül eden cemiyetler, hayata değer katma konusunda aynı olmazlar. Hayata değer katan zihniyetleriyle öne çıkan bir cemiyete iştirak eden fert ile kuru kalabalık yapısı ile öne çıkan bir oluşuma iştirak eden kişide aynıymış gibi değerlendirilemez. El eli, iki el yüzü yıkar. Ele değen suyun vasfı önemlidir. Her sıvı su değildir, her su temiz değildir. Temiz suyu çıkaracak, kirli suyu temizleyip içilecek hale getirecek olan insandır. Bu arınmayı yapabilecek vasıflardaki fertlere sahip değilse cemiyet, su öylece akar gider.
Kötülük düşünenler vardır, iyiliği tercih edenler vardır. Cimri duruşlarıyla öne çıkanlar vardır, paylaşmayı önemseyenler vardır. İyilik ve kötülüğün tanımında farklı düşünenler vardır. Birinin cömertlik dediğine biri savurganlık diyebilir, birinin cimrilik dediğine bir diğeri tutumlu olmak diyebilir. Her bir fert okuduğu ayetten, baktığı gökyüzünden, incelediği topraktan farklı sonuçlar çıkarabilir. Önemli olan bu farklılıkların ortak akılla toplumsal faydaya dönüşmesidir. Hiçbir farklı yorum ayrışmaya, kutuplaşmaya sebep olmamalı, her görüşün içinde taşıdığı “toplam fayda” veya “toplam zarar” iyi düşünülmelidir.
Bu farklı düşünen fertler bir araya gelir, görüşleri paylaşır; çatışmayı tercih etmez ve birliğin kuvveti denilen durum ortaya çıkar. Buna rağmen bir araya gelip konuşamayanlar çatışır, tefrika oluşur, çatışmalar, katliamlar, yeryüzünün fesada verilmesi durumu yaşanır.
İnancından, kültüründen, doğasından dolayı her kişi farklı düşünebilir. Bu farklılıklardan medeniyetler ortaya çıkar. Mimariler ortaya çıkar. Tarım ve diğer farklı çabaların birbirine ihtiyacı ortaya çıkar. Tüm bu alanlardaki gelişmeleri besleyecek olansa nitelikli fertlerdir. Bu nitelikli, kendini vakfetmiş, araştıran, okuyan, derleyen ve sonuç çıkarabilen fertler yoksa gelişme de olmaz. Lakin buluşların, düşüncelerin, görüşlerin hayat bulması toplumsal desteğe ihtiyaç duyar ve farklılıkların bir araya gelmesi gerekir. Bir araya geliş bir durumdur ancak nihai hal değildir. Zira bir araya gelişlerin de ihtiyaçları, açmazları, çıkmazları olacak. Zamanla duruma vaziyet edenlerin hataları olacak. Belki de ortaya otoriter, baskıcı sistemler çıkacak. Nitekim tarih bu sonuçlarla doludur. Tarihin çöplüğünde sayısız baskıcı sistemler, baskıcı liderler bulunmaktadır.
Sorun yorum üreten fertlerin farklı yaklaşımlarını ayrışmaya, çatışmaya dönüştürmesidir. Her insan iyi ve kötüyü ayırt edebilecek şekilde fıtrat üzere yaratılmıştır ve mesele her insanın içinde büyüdüğü kültür ortamının farklılıklarıyla birlikte değerlendirilememesidir.
Tek tek önemlidir insan, birlikte ağırlıkları olur lakin bireysel ağırlıkları çökmüş, negatifleşmiş kişilerden, oluştuğu sanılan birlikteliklerin yekûnu negatif etkiyle görüntüye gelir, kurtuluşa yol olmaz, umutları beslemez.
İnsanlığın temel sorunlarından biri, birliktelikleri anlamlı kılan prensiplerden çok, ötekine karşı güçlü görünmeyi ortaya koyacak topluluklara sahip olmak özlemidir. Oysa önerilen nitelikli fertlerin yetişmesidir ve bu esas alınır, güç bu nitelikten gelir, kuru kalabalıktan değil… Sadece görüntüde gücü esas alanlara gelince, onlar kalabalıkları yalnızca dolgu malzemesi olarak görür, ön saftaki belirleyici aktörleri “amaçları her neyse” yeterli görürler. Bir araya gelişler zamanla anlamından sapar. Nitelik konusundan ziyade kalabalığı, etkin olmayı, ses getirmeyi öne alırlar. İmar ve inşayı ertelerler. Bir kültür oluşturmayı daha ikincil bir iş olarak görürler.
Kişilik, davranış, akıl, ilim güzergâhında örneklikleri etkili fertler yetiştirmek ihmal edilmemelidir. Hayatı, kitabı, tabiatı, yeryüzünü ve gökyüzünü doğru okuyabilen fertlerin yetişmesine vesile olunmalıdır. Bu fertlerden oluşan ayrıca bu fertlerden müteşekkil istişari “akil ekiplerin” etkin olduğu toplumsal yapılar kurtuluş yolunu besler. İnsanlık için isabetli adımlar atar, isabetli görüşler üretirler. Analitik düşünebilen, ahlakı yerlerde sürünmeyen, kişilikleri örnek olabilen, aklı tedavülden kaldırmayan fertlerden oluşan cemiyetler hedeflenmelidir. Bu fertler toplumu, devleti besler, şehri ülkeyi imar eder. Bu şekilde imar edilmiş şehir, toplum ve devlet asla bu fertlerin yetişmesini sonlandırmayarak kendi dirliğini ve diriliğini sürdürebilir.
Son olarakta bizler tartışırken Filistin’de insanlığın yüz karası durmalar meydana geliyor. Dünya tarihinin en alçak katliamına, soykırımına sessiz kalan sözde medeni dünya! İsrail’in zulmü ve katliamları yapan zalimler için yaşasın cehennem… İslam dünyasına uyanışlar, tüm insanlığa da insanlığını yeniden hatırlamalar dilerim.