Bilim okumaları yapmaya çalışmaktayım. On birinci yüz yıl biraz ilginç geldi. Çünkü o yüz yılda akıl tutulması çalışmalar yapılmış. Biruniler , Muhammet bin Cezeriler, Fahri Raziler ve İbni Sinalarla karşılaştım.
Bu yazımda yüzlerce Müslüman Türk bilim insanı içerisinden üçü hakkında konuşacağım. Fahri Razi, Cezeri ve İbni Sina…
Fahri Razi meşhur bir müfessirdir. Yani Kuran yorumcusudur. Yaklaşık otuz beş cilt civarında Mefatıhul Gayb yani (gaybın anahtarları) adlı bir tefsir kitabı vardır . Bu meşhur tefsir kitabın bir cildi İlmün nucum adını taşımaktadır. Yani yıldızlar ilmi daha Türkçesi astronomi kitabı. Fahri Razı yazdığı tefsir kitabının bir cildinde astronomi bilgisi vermekte. Kaçıncı yüzyılda on birinci yüz yılda.
Cezeri bir Kuran alimi. Fakat on birinci yüz yılda suyla çalışan bir robottan bahsetmektedir kitabında. Tarih on birinci yüz yıl. Bu kitaptan haberdar olduğumda kitabı bir bilim insanımız gün yüzüne çıkardı da İngilizler bu kitabı tercüme edip daha da geliştirdiklerini açıkladılar.
İbni Sina tam bir bilim insanı. Genel itibariyle Tıpta uzman bir isim. On birinci yüz yılda yazdığı El Kanun fit tıp ve Eş Şifa adlı eserleri şimdi sıkı durun o tarihlerde Avrupa üniversitelerinde tamı tamına yedi yüz yıl okutulmuş.
Tüm bunlar gibi bilim insanlarımız bilimsel çalışmalar yaptığı zamanlarda Avrupalılar Ortaçağı yaşamaktaydı. Bu çalışmaları alıp daha geliştirme yolunu tutup Fransız İnkılabı ve sanayi devrimini bizlerin bu insanlarımızın yaptığı bilimsel çalışmalardan sonra gerçekleştirdiler. Onlar bizlerin bilimimizi alıp bizlere ise sizlerin bilimle işiniz yok sizler moda ve taklitlerle uğraşın derler. Onlar ilerlediler bizler ise on altıncı yüz yıldan sonra geri kalmaya başladık.
Bugün geldiğimiz noktada bizler her şeyimizi dışardan almaktayız. Hatta durumumuz o kadar sıkıntılıdır ki bizler bir kalem bile yapmakta zorlanmaktayız. Diğer önemli ihtiyaç duyduğumuz kalemleri sizler düşünün. Bugün gelinen noktada Avrupa’da bir moda akımı çıksa hop bizlerin ülkesinde baş tacı edilmektedir. Fakat bir nükleer fabrika ihtiyacımız olsa bu durumda Avrupa bu ihtiyacımız görmez. Sizler ne yapacaksınız derler. Durum o boyutlardadır ki Fransa bin yıllık nükleer santraller yapmakla meşgulken bizler istediğimizde kesiklikle teknolojilerini vermek istemezler. Ama iş moda ve ahlaksızlıklara gelince hemen alın ilerici olun! Gibi tuhaf bir tavır takınırlar. Bizlerde bu gibi ihtiyaçlarımızı Rusya ve diğer ülkelerden karşılamamın yoluna bakarız. Şimdi anladınız mı neden iki de bir Fransa ve diğer Hristiyan ülkeleriyle karşı karşıya kaldığımızı. Adamlar bizlerin sanayi ve bilime ulaşmamızı istememekte. Ne ki Türkler kendilerine gelir de mazlum milletlere yeniden baş olurlar bunun sıkıntısını taşımaktadırlar. Öyle ise ne yapacağız kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Yeniden bilimle sanatla ve teknolojiyle barışıp iman ve bilimi önceleyeceğiz.
Bizler yedi yüz yıldan on yedinci yüz yıla kadar bilim sanat ve sanayiyle harmanlanmıştık. Bunu yapabildikse yeniden yapabilecek enerjimiz ve tecrübemiz vardır. Yeter ki bu iradeyi gösterelim…