Bir Ramazan’a daha hüzünle girdik. 

                  Geçmiş Ramazanlar da olduğu gibi ve daha da çok hüzünle. 

                 Dışardan emperyalizmin ve ziyonizmin işgal, taciz, tecavüz, soykırım ve her türlü mezalimi altında, yerle yeksan edilen bir ümmet olarak Ramazan’a girdik.  

                 Vahşi kapitalizmin ve küresel eşkıyaların merhametsiz, barbar ve cani tahakkümleri, aç kalmış vahşi hayvanlar gibi Müslüman aleme saldırı, sömürü ve katliamları altında, bir rahmet, merhamet ve mağfiret ayına girdik. 

               Ümmet kendi içinde ise; yerli işbirlikçi idarelerin, diktatör yönetimleri altında, adaletin yok edildiği, hukukun rafa kaldırıldığı, bir avuç mutlu azınlığa kaynakların aktarıldığı, monarşik, oligarşik ve demokratik kırallıkların hüküm sürdüğü, kendi halklarına her türlü baskı zulmün reva görüldüğü, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk, ahlaksızlık, her alanda, dinde, dilde, kültürde yozlaşmanın tavan yaptığı bir durumda girdik bu mübarek aya. 

               Filistin’in nerdeyse tamamı ziyonist işgal altında, toprakları işgal edilmiş, Müslümanların kutsal başkenti Kudüs elden gitmiş, lanetli ziyonizme başkent olmuş, geriye kalan bir avuç Gazze sürekli ateş altında ve milyonlarca Filistinli mülteci edilmiş. 

               Afganistan’da yaklaşık kırk yıldan beri, önce Rus, ardından Amerikan işgal ve mezalimi bütün acımasızlığı ile devam ediyor. Yakılmış, yıkılmış, viraneye çevrilmiş bir öksüz ve yetim coğrafyaya dönüşmüş. 

               Irak, tarihin en ağır, en vahşi işgalini yaşamış. Mezalimin her çeşidine muhatap olmuş, milyonlarca insan öldürülmüş, milyonlarcası mülteci olmuş. 

              Suriye aynı kaderi paylaşmış, paramparça edilmiş. 

              Libya, Yemen, Arakan, Keşmir aynı durumda. 

              Ata vatan D. Türkistan, Çin mezalimi altında inim inim inliyor. Ülkemizin iki katından fazla toprağı ve kırk milyona yakın nüfusu ile bir soydaş ve dindaş millet, tarihin görmediği bir şekilde yok ediliyor, akla hayale gelmedik baskılara maruz bırakılıyor. 

              Afrika, iliklerine kadar sömürülmüş, sömürülmeye devam ediyor. Siyahi Müslümanlar işgal, iç savaş, terör, kuraklık, susuzluk, yoksulluk ve açlık altında kıvranıyor. 

              İran, kır yıldır ambargo altında emperyalizme ve ziyonizme teslim olmaya zorlanıyor. 

              Çeçenistan ve Kırım Ruslar tarafından bütünüyle yutulmuş. 

              Balkanlar ve Kafkaslar aynı tahakkümün altında ve bıçak sırtında yaşamaya devam ediyor. 

              Rus işgali altında çok sayıda Müslüman Türk toplulukları aynı kaderi paylaşıyor. 

              Türki cumhuriyetler, Sovyet artığı diktatörlerin tahkkümü altında. 

              Uzak doğu Müslümanları Çin sömürüsü altında. 

               Petrol diyarı körfez ve civarındaki emperyalist ve ziyonist işbirlikçi kırallıklar,  içte ve dışta her türlü ihaneti yapıyor, ziyonist canilerle normalleşiyor. Kırallıklarının devamı ve güvenlikleri için dış emirlere biat ve itaat ediyorlar. 

              Ve ülkemiz, içerde ve dışarda binbir sorunla karşı karşıya. Etrafı ateş çemberine alınmış,  her tarafından  yangın ile sarılmış. İçerde sorunlarını çözememiş, birlik ve beraberliği, adaleti, kardeşliği, refah ve saadeti tesis edememiş durumda. Bütün enerjisini kendi içinde tüketmeye devam ediyor. Gergin siyaset germeye devam ediyor. 

               Siyasette her türlü yalan, algı, manipülasyon, ötekileştirme, aşağılama, yaftalama, karalama, nefret, düşmanlaştırma ve bölmenin meşru görüldüğü bir kuma particiliğinin verdiği bıkkınlık ve yorgunluğu yaşıyor ve yaşamaya devam ediyoruz. 

               Dünya geneli ve tüm insanlık, küresel kapitalizmin esiri ve sömürgesi durumunda. 

               Yerküre rahatsız ve huzursuz. 

               İnsanoğlu dünya nimetinin kadrini bilememiş, adaleti ve barışı sağlayamamış, hepimize yetecek dünya sofrasını adilce paylaşamamış, dünyayı adaletle yönetememiş. 

              Adem’den beri kavga ve savaştan hiç geri duramamış. 

              Dünya bunalımda. Doymak bilmeyen küresel canavarlar, nükleer silahlarla dünyanın sonunu getirecek, kıyameti zorlayacak bir çılgınlık ve sapkınlık peşinde. 

               Üstüne bir de, bir yılı aşkındır süregelen salgın musibeti de eklenmiş.  

               Camide bile saf olamayan, teravihsiz, el sıkışamayan, kucaklaşamayan,  sınırlandırılmış bir sosyal hayat içinde, dostlardan uzak, aile de bile mesafeli, her gün ölüm haberleriyle acılar yaşayan, ölümle yüz yüze bir korona salgını ile ikinci Ramazan’a girdik. 

               Böyle bir durumda Ramazan’a girdik. 

               Elbette hüzünlüyüz. Acılar, endişeler, korkular içindeyiz. 

               Bütün bu durumlar karşısında hüzünlü olmak için, insan olmak yeter. 

                Ama ümitsiz de değiliz. 

                 Zira, İlahi buyrukta yeis/ümitsizlik yoktur. 

                Ramazan’ın rahmet ve bereketi, ümitlerimize umut oluyor.  

                Bütün azalarımızla tutabileceğimiz Oruç, hatırlayacağımız yoksul ve aç insanlar, çoğalacak olan yardımlaşma ve dayanışma,  azgın nefsi arzuların zincirleneceği, ahlak ve adalet duygusunun gelişeceği bu ay da ümitlerimiz artıyor. 

               Dünya hayatında güvenebileceğimiz, sığınabileceğimiz ve yardım isteyebileceğimiz tek kapı olan O’nun rahmet, merhamet ve mağfiretine sığınıyor, 

               Ümitlerimizin artması, kötülüklerden kurtulmamız, şahsi ve toplumsal kirlerden arınma çabası içinde, titreyiş, kendimize geliş, uyanış, diriliş ve kurtuluşumuza, ümmetin ve tüm insanlığın kurtuluşuna  vesile  olması niyazıyla, 

                Ramazanımız hayırlı olsun, hayırlı geçsin inşallah. 

                Orucu layıkıyla tutanlardan, orucun şuur ve idrakine erenlerden olalım inşallah. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber