Yalan, başkalarına gerçeğe aykırı bilgi vererek onları aldatma ve bunun sonucunda da bir menfaat elde etmenin adıdır.
Menfaat diyorum zira menfaat olmazsa onun adına palavra denir.
Pratikte sokakta gördüğümüz kime mikrofon tutup sorsak “Yalandan hoşlanır mısın?” vereceği cevap hafif bir gülümseme ile asla hoşlanmam şeklinde olacaktır.
Bu cevap da kişinin bizzat kendisine söylediği bir yalandır.
Aslında hepimiz yalandan çok ama çok hoşlanıyoruz. Delimiz akıllımız, cahilimiz ve âlimimiz yalanlarla yatıp yalanlarla kalkıyor fakat bunun farkında olmuyoruz. Aslına bakarsanız farkında olmak da kimsenin işine gelmiyor.
Yalan, kişilere bir ümit aşılıyor. Beklenti yaratıyor ve kişiler o beklentilerine çoğu zaman asla ulaşamadan bu dünyadan göçüp çok büyük beklentilerinin olduğu başka bir dünyaya gidiyor.
Yalancıların başını çeken en büyük guruplar, din adamları ve siyaset adamlarıdır.
Din adamlarının birinin dediği diğerinin dediği ile uyuşmaz. Çünkü orada gizli bir rekabet vardır. Duyduğu aşağılık psikolojisini bu şekilde bastırmaya çalışıyor. Yukarıda sözünü ettiğim gibi kendilerine de yalan söylüyorlar.
Siyasetçiler, yalan söylemeden oy alamazlar. Seçmenlerine yalan söylemeyip gerçeği söylese kim oy verir? Bu nedenle de siyasetçiler yalana başvurmaya mecbur ve mahkûmdurlar.
Siyasetçi seçmene ne vadetse seçmenin hoşuna gider. Kimse bu vaatlerinizi hangi kaynakla ve hangi kadro ile gerçekleştireceksiniz diye sormaz.
Bu durum siyasetçilerin adının yalancıya çıkmasına yol açmıştır. Siyasetçiye yalan söyleten seçmenin bizzat kendisidir. Yerine getirilemeyecek yüksek beklentileri olanlar ki toplumun kahir ekseriyeti öyledir, bu yalan vaatlere bayılırlar.
İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu moral değerler, inançlar içinde yer alır. Bu nedenle de moral yükseltmek isteyen kim varsa yalana mutlaka ihtiyacı vardır.
Ölümcül bir hastalığa yakalanmış insana iyileşeceği konusunda ne söylersen ona inanır. Çaresizlikler inançlarla çareye kavuşturulur.
Gerçekler çoğu zaman moral bozucudur. Moral bozucu derken moral veren gerçekler de vardır. Moral veren gerçekler, moral veren yalanlar kadar önem taşımazlar.
Eğitim ve öğretimle bu yalan sarmalının içinden çıkılabilir. Başka da çaresinin bulunabileceğini düşünemiyorum.
Hani nice eğitimli insanlarımız var ki yalan en büyük sermayeleridir. Bunların içinde tarihe nam salmış olanlar da mevcuttur.
Burada onların isimlerinden bahsetmek istemiyorum. Alınanlar olabilir.
Gerçeklerle hemhal olan insanların, yalanlarla avunanlar kadar mutlu olduklarını zannetmiyorum.
Aydınlanmış bir beyine sahip insan yalana evet demiş olsa bile beyni gerçeği daima kendisine söyler, evet diyen dil olur beyin olmaz.
09.07.2024 M.Sadullah SAĞLAM