İyiliği emretmek kötülüklerden sakındırmak farz olan ibadetlerdendir. Yani Rabbimiz tarafından mutlak suretle yerine getirmemiz gereken ibadetlerdendir. Maruf ve nehy kelimeleri büyük alim Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak dini Kuran Dili eserinde ve diğer büyük alim Kadı Beydavi’nin Envarul Tenzilin de rastladım her ikisi de hemen hemen aynı tanımları yapmaktadırlar. Bunların tanımlarına göre maruf; Kuran ve sünnette iyi olarak kabul edilen şeylerdir , Münkir ise Kuran ve sünnette çirkin olarak tanımlanan şeylerdir. Namaz ne kadar her Müslümana farzsa iyilikleri emretmek ve kötülüklerden sakındırmakta o derece farz bir ibadettir. Yani her Müslüman imkanlar nispetinde bu ibadetten de mesuldür.
Konuyla ilgili olarak Kuran ikliminde sizin adına bir miktar gezinmek isterim. Rabbimiz Ali İmran süresinin 104. Ayetinde bakınız ne buyurmaktadır;” Sizlerin içerisinde iyiliği emreden kötülüklerden sakındıran bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa ulaşanlardır.” Bu ayeti celilede Rabbimiz bu farz olan ibadeti yerine getiren bir topluktan bahsetmektedir. Türkiye şartlarını düşündüğümüz aman bu farz olan ibadeti bir cemaat olarak Diyanet İşleri Başkanlığımız yaptığını görmekteyiz. Başkanlığımız binlerce cami ve Kuran Kursunda vaaz ve irşat faaliyetlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu faaliyetler her ne kadar yeterli olmasa bile bu farz olan ibadetin yerine getirildiğini söyleyebiliriz.
Bir başka ayeti celilede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; Ali İmran süresi 110. Ayet; “ Sizler insanlar için çıkarılmış iyiliği emreden kötülüklerden sakındıran bir topluluksunuz.” Bu ayeti celilede Rabbimiz biz Müslümanların insanların dünya ve ahret mutlulukları için gönderilmiş bir topluluk olduklarını söylemektedir. Bu görev Peygamberimizden sonra dedelerimiz ninelerimiz Büyük Selçuklular ve Osmanlılar sayesinde bin sene bu kutsal görev yerine getirilmiştir. Bu zaman diliminden de sonra biz Türkler tarafından bu kutsal farz olan görevi yerine getirilmeye çalışılmaktadır.
Biz Müslümanlar çirkin olan şeyler karşısında ki tavrımız sünnette açık olarak yer almaktadır. İbni Hambel’de yer alan bir hadiste bakınız Peygamberimiz ne buyurmaktadır ; “ Sizlerden biri bir kötülük gördüğünde onu önce eliyle düzeltsin . Eğer buna gücü yetmezse bu durumda onu diliyle düzeltsin. Yok ona da gücü yetmezse o durumda onu kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en aşağısıdır.” Bu hadiste Peygamberimiz kötülükler karşısında duyarsız kalmamamız lazım gerektiğini hatırlatmaktadır. Her kim kötülükler karşısında duyarsız kalırsa hem bu dünyada hem de ahrette sorumlu olacağını unutmaması lazım gelmektedir. Bakınız konumla ilgili tefsir kitaplarında bir bilgi verilmektedir. Konu hadislerde de işlenmiştir. Musa (A.S.) zamanında Rabbimiz bir beldenin azap olarak yok edilmesine hükmetmiş ve azap meleklerine talimat vermiştir. Musa (A.S.) Rabbimizle konuşarak Ey Rabbim! Bu belde sakinleri her gece geceleyin teheccüde ( Teheccüt; gece yarısından sonra uykudan uyandıktan sonra abdest alınıp sekiz rekat ve Peygamberimize farz bizlere sünnet olan bir ibadettir.) kalkar. Onları niçin yok edeceksin diye sorduğunda Rabbimiz ey Musa! Evet olan teheccüt kılar ama onların en önemli günahları kötülüklere karşı duyarsız kalmışlardır. Ben bundan dolayı onların yok edilmesini istedim der.
İyiliği emretmek kötülüklerden sakındırmak en önce kendi nefsimizden ve eşlerimizden başlayacağız. Çünkü bir erkek hanımından da sorumludur. Konu buraya gelmişken şu hadiste kulağımıza küpe olsun; Erkeklerin en hayırlısı hanımına karşı en güzel davranandır. “ Bu hadiste
Peygamberimiz biz erkeklerin hanımlarına karşı da büyük bir vazifemiz olduğunu ve onlarında cennete gitmesi için İslami bilgilerin kendilerine öğretilmesi lazım gelmekte olduğunu hatırlatmaktadır. Sonra diğer akrabalar ve sonra komşular ve daha sonrada tüm toplum bu farz olan ibadetin kapsamı içerisindedir.
Bu farz olan yani iyiliği emir ve kötülüklerden sakındırmak ibadetin yerine getirilmemesi durumunda büyük bir azabın gelmesi ve duaların kabul olmaması tehlikesi başka hadislerde işlenmektedir.
Aman dikkat…