Kadına şiddet demek, kadın ile erkek arasında olan güç mücadelesidir ve toplumlarda görülen evrensel bir sorundur.
Bu durum sadece Türkiye'de değil tüm dünyanın da önüne geçemediği bir durum haline gelmiştir. Her zaman vardı vede olmaya devam ediyor.
Genellikle kadınları bir birey olarak yetiştirmek zor olduğu için ülkemizde bu durumlar ilk evlilikle bağımlı hale gelebiliyor.
Kadın cinayetlerinin temel sebeplerinden birisi, çocuklarımızın daha kendi çocukluğunu yaşamadan küçük yaşlardan itibaren evlendirilmesi ve gençlik dönemlerinde genç kızların ve genç erkeklerin birbirlerini tanımadan kadın ve erkek rollerinin öğrenmemesi ile de kaynaklanabiliyor.
İşte böyle başlayan genç evlilikler evlenince ya da çocuk olunca karşı taraf değişiyor sanıyor. Maalesef kişilik değişmez ve bir kişiyi zorla değiştiremezsiniz. Değiştirmeye başladığınız zaman büyük tepkiler alırsınız ve şiddet bu noktadan doğmuş oluyor.
Erkek kendini kadının sahibi gibiymiş kendine bir görev yükleyebilir ve ondan sonra kısır döngü dediğimiz şiddetin her boyutunda, biz bunları görebiliyoruz.
İlerleyen dönemlerde kadınlar yeri geliyor neden şiddet gördüklerini bilemez hale gelebiliyor ve özgüvenlerini tamamen yitirebiliyorlar.
Aslında kadın ve erkeğin birbirlerinden üstünlüğü yoktur.
Ülkemizdeki kültür farklılığı olan küçük ve kırsal bölgelerde genelde erkek egemen yetiştirilen bölgelerde kadın evden nikahla çıktığında bir daha geri dönemiyor hatta kızın babası tarafından senin koca evinden ölün çıkar dirin çıkmaz diye de kızına baskı uygulayıp sahip çıkılmıyor.
Hele de bunu karşı taraf yani erkek hissederse, istediği baskıyı kadına uygulayabilir. Büyüklerimizden duyduğumuz diğer bir algı ise kadının erkekten daha zayıf olduğu, güçsüz olduğu devamlı erkek ne derse yapmak zorunda olduğu baskısıdır.
Aslında kadın ve erkek fiziksel ve hem de duygusal olarak birbirlerini tamamlayan bir bütündür.
Kimde kimseden üstün değildir. Bir diğer önemli bir sebep ise, kadınların eğitim düzeylerinin çok düşük olması ve yasaklanmasıdır.
Sen kadınsın okuyamazsın çalışmazsın sen evlenip kocanın yanında sadece çoluk çocuk doğurup annelik yapacaksın gibi baskılar sebep olabiliyor.
Kadınların eğitim düzeylerinden ziyade kişilik özellikleri önemlidir.
Bazı kadınların mesleği ve kendilerini geçindirecek parası olmadığından çocuklarını bırakıp gidemiyor.
Kocası her türlü hatayı yapsa da onu affedebiliyor.
Bazen de bu durumun tam tersi de olabiliyor.
Kadınlar kocalarının her türlü şiddetlerine sabrediyor, sabrediyor yeri geliyor sabredemediği bir noktada kendisine şiddet uygulayan kocasını o bile öldürebiliyor.
Kadın cinayetlerinde en önemli nokta veya korku kadınların yanlış anlaşılmasıdır.
Örneğin bir pastaneye veya bir konsere kadın tek başına gittiği zaman önyargıyla yaklaşarak kendine sevgili aradığını zannedilmesi gibi.
Sosyal medyada bir erkeğin fotoğrafını beğendiğinde ondan hoşlandığını zannedilmesi gibi.
Otobüste veya trende giderken yüksek sesle gülmesi gibi.
Mini etek veya elbise giydiğinde, herkesin dikkatini üzerine çekmesi gibi, daha birçok nedenlerle kadınlarımız yanlış anlaşılıp cinayete kurban gidebiliyor.
Bunların önüne geçebilmek için çocuklarımızı temelden alınmış bir eğitimle birlikte genel kültürünü belli bir seviyeye çıkararak onların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayabiliriz.
Davranış kuralları hakkında bilinçlendirmeliyiz.
Kısacası, Eğitim, Eğitim, Eğitim, her şeyin başı eğitimdir.
Eğitim bizleri özgürlüğe getiriyor yaşam hakkı veriyor.
En önemlisi ise insanların başarılı zeki ve ahlaklı bireyler olmasını sağlıyor.
Eğitim toplumların gelişmesi için gereklidir.
Eğitimli bireylerden oluşan toplumlar ilerler gelişir gelişen toplumlar teknolojide, sanayide, bilim de ve her türlü yeni bilgi de hep ileride olurlar.
Eğitimli olmayan kişiler toplum içinde ne yapacaklarını bilemezler.
Eğitim insanların zor sandığı, ancak kolay alt edebilen engelleri nasıl aşacağını öğretme sanatıdır.
Eğitim ile birlikte toplum içerisinde nasıl davranılması gerektiği de öğrenilir.