Bizim memlekette seçimler, demokrasinin gereği olarak yapılır ama sonuçları pek de önemli değildir. Çünkü burada oy veren değil, OYALANAN halktır.
Seçim mi kaybettin? Hiç üzülme, sen zaten asıl büyük ödülü kazandın!
Sıradan bir vatandaş, seçim kaybedince evine dönüp çayını içer ama bizim kaybedenler, ertesi gün makam odasında kahvesini yudumlar. İşte bu yüzden buraya “Kaybedenlerin Kazandığı Memleket” diyoruz.
Sandık başında boynu bükülen, ertesi gün yüksek bir koltuğa oturtulur. Seçmen “Artık yeter!” diye bağırır, sistem “Olmaz, daha yeni başlıyoruz” der. Sandıkta ipi göğüsleyemeyen, devlette ön kapıdan değil, VIP kapısından içeri alınır. Halkın vermediği yetki, bir gece ansızın atama kararnamesiyle gelir. Kimi Konsolos kimi danişman kimi daire başkani kimi ise Belediye Şirketine Müdür atanır.Sonra da Rizki veren Hudadir Kula minnet eymeme diye paylasim yapar.Cuma mesajlarını asla eksik etmez.
Kaybetmek, bazıları için sonun başlangıcıdır; ama bizim memlekette yeni bir kariyer fırsatıdır.
Ve sonra biz çıkıp “Bu şehir bu ülke neden gelişmiyor?” diye düşünürüz. Neden gelişsin ki? İşler ehline verilse, liyakat esas alınsa, bu güzel sistemin çarkları nasıl dönecek? Kaybedenlerin makam sahibi olduğu bir düzende, kazananlar hep biz mi olacağız sanıyorsunuz? Yok öyle bir dünya!
Demokrasinin altın kuralı şudur: Halk seçer, bazıları atanır. Eh, halkın iradesine de bir yerden sonra gerek kalmaz. Çünkü bizim burada seçim sonuçları sadece seçmenin ruh halini ölçmek için yapılır, asıl kazananlar önceden bellidir.
Ne güzel memleket değil mi?
Sandıkta kazanamazsın, ama bu şehirde bu ülkede mutlaka bir şansın olur!
Vesselam.