Hamdolsun Allah’a dünya eksenli korona illetinin sonlarına doğru gelmeye başladık. İnşaallah yakın zaman diliminde bitmeye başlayacak. Korona yirmi birinci yüzyılın dönüm noktası oldu. Eskiden milattan önce milattan sonra derdik ya artık bundan sonra korona öncesi korona sonrası demeye başlayacağız. Hayırlısı artık.

Ben bugün sizlerle unutulan bir değerden bahsedeceğim. Kitap okumaları. Eminim pek çoğunuz bu korona illetinden dolayı bu üç aylık zaman diliminde televizyon seyrettiniz. Pek azımız kitap okumaları yaptı diye düşünmekteyim. İnşaallah tüm halkımız kadınıyla erkeğiyle yaşlısı genciyle ilerleyen günlerde kitap okuma alışkanları kazanırız.

Kendi adıma konuşayım bu korona illeti günleri evde kaldığım sürece yaklaşık beş kitap takip ettim. Bunlar İmam Nesefi’nin Arapça tefsir kitabından tefsir okumaları yanında Türkçe eserlerden Peyami SAFA’NIN “ Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” , Victor HUGO’NUN “ Bir İdam Mahkumun Son Günü” , Stefan ZWEİG’İN “ Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” ve “ Ay Işığı Sokağı” adlı eserlerini okumaya çalıştım.

Bu kitap okumaları inanın bana zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorsunuz. Kitaba bir başlandın mı bir anda yirmi otuz sahife okunmuş oluyor. Kitap okumaları zamanı iyi değerlendirme manasına geldiği gibi beynimizi de nasıl kullanmamız geldiğini öğretmektedir. Çünkü beyin ancak kitap okumalarıyla gelişimin tamamlamaktadır. Bakınız televizyon bir iki saat seyredildiğinde mutlaka kalkıp onun başından gidilmesi lazımsa kitap okumalarında böyle bir tespit yoktur. Ne kadar kitap okunursa okunsun hiçbir zararı yoktur. İstenildiği kadar kitap okunulabilir. Sadece üç saatte bir kalkıp hareketsiz kalınmaması kaidesince kalkıp yürünmesi lazım gelmektedir. Onun haricinde hiçbir zararı yoktur. Aksine beynimizi geliştirmektedir.

Kitap bilimin yolunu açar. Bakınız biz Türkler Kuranın ilk emri olan ve Peygamberimizin sünneti olan ilim tahsili için ki Kuran da Alak süresi ilk ayet ;” Allah’ın adıyla oku!” emri ilahisi ve Peygamberimizden gelen bir hadiste “ ilim tahsil etmek her kadın ve erkek Müslüman üzerine farzdır. “ emri Peygamberin sünnetiyle bizlere önderlik yapmış bundan dolayı bilime onuncu asırda Abbasiler zamanında baş koyduk Abbasiler zamanında Beytul Hikmeler kuruldu. Yani “ İlim evleri “ olarak tercüme etmemiz yanlış olmayacak bilimsel çalışmalarla başladık bilim yolculuğuna. Beytul hikmetlerde o dönemde komşu olan Eski Yunan gibi medeniyetlerin ki eski Yunan da Felsefe , matematik ve Astronomi çok üst sevilerinde araştırılıp okunmaktaydı. O dönemde her büyük şahsiyetin bir okulu vardır. Mesela Eflatunun okulu ve Aristo’nun okulu gibi. Bu okullarda bilim ele alınıp okunulup öğretilmekteydi. İşte o günlerin eserleri tercüme edilip daha da geliştirilmeye çalışılıyordu. O Abbasilerden sonra dedelerimiz ve ninelerimiz Selçuklular ve Osmanlılar bu bilimsel eserleri daha geliştirerek akıl tutulması çalışmalara imza attılar.

Binli yıllardan on yedinci asra kadar dahi denilebilecek alimler ecdadımızdan çıktı. İşte Mimar Sinanlar, işte İbni Sinalar ve Uluğ Beyler vb. gibi…

Bizlerin ecdadı medeniyetin ve bilimin zirvesinde dolaşırken ortaçağ Avrupa’sı yerlerde sürünmekteydi.

Yeniden dünyanın mazlum milletlerine önder olabilmemiz için bilim üretmeliyiz. Şu unutulmamalı ki mazlum milletler biz Türklerin ayağa kalkmamızı beklemektedir. Bunu hacı adaylarımızın hacca gidip geldikten sonra kendileriyle yatığım sohbetlerden öğrenmiş bulunmaktayım. Önderlikte bilim yapmakla olur. Bilim üreteceğiz her şeyi dışardan almak hastalığımızdan vazgeçip kendimiz bu gelişmeyi üretmemiz lazım gelmektedir. Bakınız dışarıdan

aldığımız her şeyde mutlaka bir sıkıntı vardır. Elin adamı bizlere bir şey verdimi mutlaka bir pisliği üzerimize bulaştırdığını unutmamamız lazım gelmektedir.

Önce iman sonra bilim…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber