Dünyanın bir köy kadar küçüldüğünü ve bu köyün acımasız bir ağalık düzeni altında nasıl inlediğini kavrayamazsak, bölgemizde ve ülkemizdeki yaşananları doğru yorumlayamaz; tarafımızı, yolumuzu seçmede, önümüzü görmede isabet kaydedemeyiz.
Ortadoğu’daki savaşlar bir projenin aşama aşama uygulanmasından ibarettir ve bu projeden vazgeçilmedikçe Türkiye üzerindeki operasyonlar bitmeyecektir!
Hep duyarsınız; "Dünya'yı Yahudiler yönetiyor.” Ya da “ABD'deki güçlü Yahudi lobileri yönetiyor” diye. Kimdir bunlar? Güçleri nedir? Bunlar “küresel efendiler” dir. Yeryüzünde Yahudi olmayanların önemli bir çoğunluğunu "Siyon Kuklaları” durumuna indirgemişlerdir. Bu küresel efendiler, küresel ekonomileri, küresel silahlı güçleri, küresel medyayı kendi amaçları doğrultusunda kullanmakta; kendilerine direnen güçlere karşı kademe kademe baskı ve tasfiye operasyonları düzenlemektedirler.
Hikayenin başına gidelim: Siyonizm ismi, Ermenilerin Ağrı Dağı’nı Ararat adıyla bayraklarına yerleştirdikleri ve Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini içine alan bir devlet kurma idealindekine benzer, Kudüs’te bulunan Siyon Tepesi’nden esinlenerek, 1890 yılında Nathan Birnbaum tarafından ortaya atılmış bir ideolojinin sembol adıdır. Hedefi, önce Filistin’de, daha sonraki aşamalarda Nil’den Fırat’a, kuzeyde Toroslar’a, Kapadokya’ya kadar genişletilmiş olan bir Yahudi devleti kurma düşüncesidir.
Siyonizm öncülüğünü Theodor Herzl yapmıştır. Herzl, ’’Der Judenstaat’’ adlı kitabında konuyu “bir Yahudi ulusu bulunduğuna göre, devletinin de olması gerektiği” biçiminde özetlemiştir. Herzl, adı geçen kitabında Tevrat’ta Tanrının(yehova) Hz. İbrahim’e “Nil’den Fırat’a kadar olan toprakları senin milletine veriyorum” dediğini belirterek Filistin’in Yahudilere Tanrı tarafından ‘vadedilmiş topraklar‘ olduğunu ileri sürmüştür.
Bu düşüncenin pratiğe dökülmesi ve uygulanması için 1.Yahudi kongresini toplamışlar ve ‘siyonizmi’ ilan etmişlerdir. Herzl, kuracakları devletin sınırlarını şöyle açıklamaktadır: “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara, güneyde ise Süveyş kanalına kadar dayanır. Sloganımız; “Filistin, Davud ve Süleyman’ın olacaktır!” Ben Basel’de Yahudi Devleti kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya buna güler fakat beş sene içinde veya elli sene sonra herkes bunu böyle bilecektir’’ demiştir.
Türk gençliği ve Türk Milleti için büyük idealler oluşturmak, bu ülküyü sürekli canlı tutmak, gerektiğinde adımlar atabilmek için gösterilen çabaların ve teşkilatlanmanın önü her seferinde kesilmiş ve sekteye uğratılmıştır. Çünkü bu idealler küresel efendilerin bölgemiz üzerindeki idealleri ile kesişmektedir.
Filistin’de ‘Yahudi Yurdu’ önerisinin 2.Abdülhamit bölümünü geçiyorum; çünkü Abdulhamit’in verdiği mücadeleyi bilmeyen yok. Yahudiler, 9 Nisan 1948 gecesi Kudüs yakınlarında bir Filistin köyü olan Deir Yassin‘i yerle bir edip köydeki herkesi öldürdüler. Tıpkı bizim 1984 yılında Eruh’taki bir köy baskınında tüm köylüleri öldürerek, kendi hesaplarına göre sözde Kürt/Ermeni devleti kurma sürecini başlattıkları gibi.
Ve nihayet 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti kuruldu. Yani teori ve tasarılarını sabırla gerçeğe dönüştürdüler. Bu tarihten itibaren sadece Orta Doğu’yu değil, tüm dünyayı etkileyen Filistin sorunu başlamış oldu. Görüldüğü gibi Yahudiler, kendi yazdıkları hedeflere adım adım ilerlemişler, bundan sonra da Arz-ı Mevud’a de ilerlemeye devam edeceklerdir. Bunun önünde engel gördükleri ülkeleri Amerika aracılığı ile bir bir tasfiye ettiler. Bundan sonraki en ciddi engel olarak Türkiye ve İran’ı görmektedirler
Sonuç olarak Siyonizm günümüzde İsrail tarafından askeri, dini, siyasi ve ekonomik devlet politikası halinde acımasız olarak uygulanmaktadır. Kendilerini Küresel Efendi, diğerlerini hizmetçi köleler olarak gören Yahudiler, yeryüzünün doğal kaynaklarını ele geçirmek, toplumları gütmek ve köleleştirmek için her türlü acımasız oyunu sergilemektedirler.
Necip Fazıl, ‘’Siyonist mi? Onlar yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe veren lanetlilerdir.’’ demiştir. Türkiye’nin iç politikasına bu pencereden bakmak, yaşananları bu açıdan ele almak mecburiyetimiz vardır. Bu anlatılanları önemsemeyenler, yumurtalarını dahi pişirmek için dünyayı ateşe vermek isteyenlerin “Nemrut ateşine” odun taşımış olurlar.
Abdullah GÜLAY