Sosyal basında paylaşılan ve bir dostumuzun yine sosyal basın yoluyla bize gönderdiği aşağıdaki rivayeti okudugunuzda , rivayetin ötesinde günümüzdeki gerçeklerle ne kadar örtüsdügünü görecek, görüp yasadıklarınızla dogrulugunu tereddütsüz onaylayacaksınız.

                 Okuyacağınız bu rivayet, esasında bir gerçeklik ve ders mahiyetinde olup, sosyal basın aracılıgı ile tarafımıza ulasmıs, kaleme alanın da ne derece dogru oldugunu bilmiyoruz ama bir akademisyenimize ait olarak paylaşılmış.

                İste o yazı ve rivayet:

                “HAKKINI VERİP VERMEYECEĞİNİ HESABA KATMADAN, MADDİ VE MANEVİ TAHRİBATINI DİKKATE ALMADAN DEVLETTE BİR TAKIM, GÖRÜNÜTE KAYMAKLI HAKİKATTE ZEHİRLİ MAKAMLARA GEÇMEK İÇİN HER TÜRLÜ ZİLLETE KATLANARAK ANKARA’YA KAPAK ATIP KULİS YAPAN DOSTLARIN DİKKATİNE!!!  

                  Rivayete göre meşhur müfessir Kâdı Beydâvî (r.a) (v. 685/1286) bugün İran şehirlerinden olan Şîraz’ın Beydâ denilen bir mahallesinde yaşıyordu.

                 Tefsir, hadis, fıkıh, kelam, mantık ve hikmet ilimlerinde oldukça yüksek bir mertebeye ulaşmış ve Şiraz şehrinin baş kadısı olmuştu.

                Ancak ŞİRAZ’A GÖRE DAHA BÜYÜK BİR şehir olan TEBRİZ KADISI OLMA ARZUSUNA TUTULDUGU İÇİN Tebriz’e gitmiş ve sultanın itibar ettiği kişilerden olan Şeyh Muhammed el’Kethani’den Sultan nezdinde şefaatçi olmasını rica eder.

                Bunun üzerine her cuma günü sultanla görüşen Kethani, bu sefer yanına Beydavi'yi de alarak sultanın huzuruna çıkar ve öncelikle ve şöyle der:

               “ BU ZAT,  ŞİRAZLI BÜYÜK BİR ALİMDİR; bütün faziletlere sahiptir. CEHENNEM DE ZAT-I DEVLETLERİNE ORTAK OLMAYI ARZU EDER. YANİ, ATESTE YANMAK İÇİN, SENDEN SECCADE MİKTARI KADAR DA OLSA BİR YER İSTEMEKTEDİR."

               Sultan hem mesajı alır hem de bu ricayı kabul eder ve derhal onu, istediğinden daha büyük bir paye ile İRAN ve IRAK kadısı olarak tayin eder.

               Şeyh Kethani hem sultana söyleyeceğini söylemiş, hem de Beydavi'ye, talebini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini hatırlatmıştır.

              Beydâvî Sultanın yanından çıkınca , olup bitenlerden ve Kethani'nin ifadelerinden çok müteessir olur ve bütün şaşaalı makamları terk eder ve Şeyh Kethânî’nin dergâhında 30 seneyi aşkın bir zaman zühd ve uzlet hayatı yaşar.

              İşte meşhur tefsirini, mezkur Şeyhin işareti ile kaleme alır, onun halifesi olarak seccadesinin üzerinde ruhunu teslim eder ve şeyhin ayakları ucunda defin olunur.

              Netice: Beydavi, belki kıyamete kadar hayırla yad edilecek eserini, MAKAM- MEVKİ UYUSTURUCULARINDAN yakasını kurtardıktan sonra kaleme almıştır.

              İbn Mace'de geçen bir hadis ile bitirelim:

              İbn Mesud'un rivayet ettiği bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

              " YAKINDA BENİM ÜMMETİMDEN BİR TAİFE DİNDE DERİN BİLGİ SAHİBİ OLURLAR VE KUR’AN OKURLAR. SONRA ( İDARECİLERİN  kapılarını ASINDIRIRLAR ve kendilerini ikaz edenlere) derler ki; bizler devlet yetkililerinin yanına gideriz, onların dünyalarından nasibimizi alırız, ama dinimizden de taviz vermeyiz.”

                Halbuki onların bu temennileri olmaz; dikenli ağaçtan, dikenden başka bir şey elde edilemez."

               Allah bizleri geçici dünya için talep zilletine düşmekten korusun. ( Prof. Dr. Mehmet ERDEM)”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber