Benimde dahil olduğum bir guruptan vatsap kanalıyla tarafıma ulaşan, doğruluğunu veya yanlışlığını teyit edemediğim, ama İBRETLİK, DÜŞÜNDÜREN VE HAKLI SORULAR SORAN BİR yazı olarak algıladığım,
“Tito’nun ağzından verilen itirafların,” herkes tarafından düşünülmesi, sorulması ve cevap aranması gereken sorular olarak mühim buluyor ve itiraflarına katılıyorum.
Eğer ölümden sonra toprak olmak, yok olmak varsa, hayatta iken yapılan faydalı ve zararlı işlerin, daha doğrusu bütün bir hayatın hiçbir anlamı ve gerekliliği kalmayacak, dünyada ve kainatta kurulan bu müthiş düzenin de ehemmiyeti olmayacaktır.
Zira evrendeki bu müthiş nizamın nihayete ermesi, müthiş bir son, hesap ve adalet terazisi ile tamamlanmayacaksa, kainatın müthiş bir denge ve mucize olmasının da bir anlamı ve lüzumu kalmayacaktır.
Hayatta yapılan her bir kötülüğün hesabı sorulmayacak, her faydalı işin mükafatı olmayacaksa, burada bir çıkmaz sokak ortaya çıkacak, müthiş bir adaletsizlik doğacak ve o zaman ‘hayatın, dünyanın ne gereği vardı’ gibi haklı bir soru sorulacaktır.
En basitinden, her türlü haramın ve zulmün işlenmesi normal olacak, bunlardan kaçınmanın da bir anlam ve gerekçesi kalmayacaktır.
Kainat müthiş bir denge ve mucize olduğu halde, sonrası yoksa, herkesin yaptığı yanına kalacak, faydalı ile zararlı, iyi ile kötü arasında bir fark kalmayacaktır.
En basitinden hariçten bir misal verirsek; ABD, Çin, Rusya, İzrail idarecilerinin bunca zulmü, halen önümüzde duran ve devam etmekte olan İzrail’in Filistin’de, Çin’in D.Türkistan’da, Rusya’nın Çeçenistan, Ukrayna, Kırım ve Suriye’de, ABD’nin Afganistan, Irak, Suriye, Kore ve Vietmam’da yaptığı mezalim ve soykırımların hesabı bu dünya da görülmeyip, öbür dünyada da görülmeyecekse, dahilde bunca haksızlık, hukuksuzluk, hırsızlık, gasp, can alma, insana, tabiata, hayvanlara, çevreye verilen zararların, bu dünya da görülmeyen hesapları, ölümden sonra da görülmeyecekse, insanın, dünyanın ve evrenin yaratılmasına gerek olmayacak, dünya ve kainatta de bu müthiş dengeye ihtiyaç olmayacaktı.
Onun için, ölüm bir hiçlik yokluk değil, dünya ve kainattaki müthiş denge ve düzenin, yine müthiş bir denge, adalet, terazi ve hesap ile devam etmesidir, öyle olmalıdır.
İŞTE O YAZI:
“Türkiye Komünist Talebe Teşkilatının Başkanı sıfatıyla, zamanın Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal TİTO' nun (1892-1980) şeref konuğu olarak Belgrad'a giden ve Onun son anlarına şâhit olan Salih GÖKKAYA anlatıyor.”
"TİTO ölüm döşeğindedir ve eski şaşalı günlerinden eser kalmamıştır.
Onun gözleri yaşlı, titrer vaziyetteki halini gören Salih Gökkaya teselli vermek için, "Efendim! Ölüm sizi korkutmasın. Belki maddi olarak aramızdan ayrılacaksınız ama yaptığınız inanılmaz hizmetlerle kalplerde ebedî yaşayacaksınız" der.
Bugün yedi devlete bölünen Yugoslavya'yı kırk yıla yakın barış ve huzur içinde yaşatmayı başaran, ölümünden sonra ülkesinin hızla parçalandığı Mareşal Josip Broz TİTO'nun cevabı tarihe geçecek tondadır:
"Yoldaşlar! Ben ölüyorum artık...
Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız.
Düşünün! Ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz?
Yoldaşlarım! Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım. Neye yarar? Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi?
Söyleyin bu gidiş nereye?
Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım: Ben Allaha, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil.
Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır...
Bence ölüm de son olmamalıdır...
Mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır.
Haklarını almadan, cezalarını görmeden gidiyorlar.
Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum.
Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette... Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı...
Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi. Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım. Sizler ne derseniz deyin..!"
Tito, bu sözleri söyledikten sonra komaya girmiş ve bir süre sonra 88 yaşında hayata gözlerini kapamıştır.”