Mütevazilik alçak gönüllülüktür. Kişide hangi nimet olursa olsun yani zenginlik ve makam gibi bu nimetlerden etkilenmeden orta yol tutabilmektir. Karşılığı ise kibir , gururdur. Allah indinde mütevazilik nasıl övülmesse bunun karşılığı olan kibirde aynı şekilde hatta daha bir uyarıcılıkla yerilmiş ve uzak durulması gereken bir kötü haslet olarak dikkatimize sunulmuştur.
Hz. Peygamber mütevazilikte zirvede ise şeytanda aynı şekilde kibirde zirvededir. Şeytanın cennetten kovulmasının en birinci sebebi kibirlenmesidir. Rabbimiz meleklere hitaben üstün bir şekilde yarattığım Ademe secde edin diye buyurduğunda tüm melekler secde ederler fakat şeytan secde etmez. Rabbimiz kendisine emrine neden karşı geldiğini sorduğunda da şeytan Ya Rabb! Ademi topraktan beni ateşten yarattın. Ateş topraktan üstündür diyerek Rabbimize karşı başkaldırışının asıl sebebinin kibrinden geldiğini ortaya koymuştur. Bakınız şeytan basit bir kibrinden dolayı huzurdan kovulmuştur. Gerisini düşünelim.
Alçak gönüllülükte en birinci sırada Peygamberimiz gelmektedir. O onca nimete mazhar olduğu halde asla kibir göstermemiştir. Gerek eşi annemiz Hz. Hatice’den kalan mirasla gerekse devlet başkanlığından aldığı maaşla yekûn bir servete sahip olsa da o bu parayı fakir fukaraya dağıtmakla asıl kazancın dağıtmakta olduğunu bizlere bildirmiştir. Bakınız Peygamberimiz öyle bir hayat yaşamış ki yaşayan yaşamayan inanan inanmayan herkes ondan hayırla yad etmiştir. Hadisi vermeden önce şunu da hatırlatmak isterim ki Peygamberimiz asla kibire sahip olmadığından inananda inanmayanda bir yere seyahate gidecekleri zaman yanlarında ki kıymetli mallarını Peygamberimize emanet ederlerdi. 622 yılında Peygamberimize hicret emri geldiğinde Peygamberimiz damadı Hz. Aliyi yanına çağırtarak yanında ki kıymetli emanetleri sahiplerine dağıttıktan sonra kendisine kızı ve torunlarını alıp hicret izni vermiştir. Yazımın burasında bizler ne durumdayız sizlerin izanlarına sunmak isterim. Bizlere bir şey emanet edildiğinde ne kadar sahip çıkarız?!
Hadise dönmek isterim; Peygamberimiz bir gece yarısı acıkır. Evde yiyecek bir şey bulamaz. Annemiz Hz. Aişe ’ye de zahmet vermek istemediğinden kalkıp mescide gideyim Rabbime ibadet edeyim der. Bir müddet sonra Hz. Ebubekir gelir o da aynı dertten mustariptir. Bir müddet sonra Hz. Ömer gelir o da aynı dertten mustariptir. Bir müddet sonra Hz. Osman gelir o da aynı dertten mustariptir. Dört arkadaş hepimiz acıktık. Evde yiyecek bir şey yok ne yapalım diye kendi aralarında konuşurlarken biri Ey Peygamber! Ben bugün falan arkadaşı hurma toplarken gördüm. Ona gidelim ve hurma yiyelim der. Bu görüş kabul gördükten sonra kalkıp o sahabeye gidip misafir olurlar. Bu hadiste ifadesini bulan mana bu insanlar öyle fakir sahabe değiller. Bunlar o dönemde etkili bir servete sahip insanlar. Fakat İslam’ı öyle algılamışlar ki mütevazilik nasıl olur öyle güzel izah etmişler ki zenginliklerini asla göstermemişlerdir. Zengin oldukları halde fakir hayatı yaşamışlardır.
Bir örnekte Hz. Ömer’den vermek isterim. Hz. Ömer’in cübbesinde on en beş civarında yama olduğunu tarihi kayıtlarda yazılırdır. Oğlu Abdullah bir gün Babacığım. Siz Devlet Başkanısınız. Size bir elbise diktirelim de onunla devlet işlerini görün dediğinde Hz . Ömer bu nasıl olacak diye Hz. Ömer oğluna sorduğunda oğlu babacığım hazineden size kalan kumaşla bana kalan kumaşı birleştirelim de onunla size bir elbise diktirelim der. Elbise dikilip Halife Ömer tarafından giyildiğinde arkadaşlarından biri Ya Ömer! Bu elbiseyi nereden buldun diye sorduğunda Baba Ömer oğlu Abdullah’ıgösterip doğrusunun öğrenilmesini sağlamıştır. Koskoca Devlet Başkanı Ömer oğluna ve kendisine düşen bir kumaşla dikilen elbise ile devlet işlerini görmektedir. Bakınız Hz. Ömer döneminde İslam devletinin sınırları dünyanın pek çok bölgesini kuşatmaktadır. Bir başka olayda da Avrupa’nın devlet başkanlarından biri elçisini Hz. Ömer’e gönderir. Elçi Medine’de Halifeyi saraylarda ararken bir türlü bulamaz. Birine sorarak Halifeyi aradığını sorar. Bu kişi işte halifemiz şu kişi o anda Hz. Ömer üstü başı çamur olarak bir duvar örmekle meşguldür. Adam şaşkınlığını gizleyemez. Sonunda da ben saraylarda bir devlet başkanı aramıştım der.
Yönetenler ve yönetilenler nasıl da hak peşinde koşmaktalar. Yönetenler alçak gönüllü yaşamakta yönetilenler de onlara hak yolunda itaat etmekte hatalı durumlarda da uyarılarını yapmaktan kaçınmamaktalar.
Ya bizler nasılız…