Psikoloji (ruh bilimi), insanların zihin ve davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Psikolog ise; bireylerin birbirleriyle veyahut çevreleriyle olan ilişkisini inceleyen bir meslektir. Fakat günümüzde ne yazık ki halen psikolojinin ne anlama geldiğini, ne gibi durumlarda ortaya çıktığını, neden böyle bir terimin kullanıldığını bilmeyen milyonlarca insan bulunmaktadır. Esasen psikolojinin ne olduğuna dair STK tarafından seminerlerin düzenlenmesini, konferansların verilmesini, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ise liselerdeki tüm müfredatlarda ve derslerde mutlaka bu konulara değinmeleri gerektiğini talep ediyor, gereğinin yapılmasını taraflarınca arz ediyorum. Neden mi? Çünkü kişinin kendi psikolojisine sahip çıkamaması ve kendi etkisi altına alamaması demek, o kişinin çok büyük hastalıklara ve travmalara maruz kalmasına neden olması demektir. Bu sebepledir ki, yazımızda hem bu konunun önemine değineceğiz hem de psikolojiye dair iki önemli kısa hikâyeyi sizlere belirtmeye çalışacağız. Kısacası bu yazımızda siz değerli okurlarımıza; psikolojinin ne olduğuna dair örnekler vererek, bu bilim dalını anlatmaya çalışacağız.
1. Soğutucu Odasında Mahsur Kalan Çalışan
Bir zamanlar soğutucu işiyle uğraşan bir adam, çalıştığı iş yerinde bulunan soğutucu odasına girerken, odanın kapısı bu adamın arkasına kapanır. Adam düşünceli ve çaresiz bir biçimde odanın içerisinde haykırışlarla yardım beklerken; kimse ne onun sesini duymuş ne de onu, bulunduğu soğutucu dolabının içerisinden kurtarabilmiş. O gün bu adamın şansına ne hikmet ise, soğutucu odasına girerken dükkânın elektrikleri kesilmiş. Buzlar çözülür ve odanın içerisi ise, yavaş yavaş ısınmaya başlar. Fakat bu adam öyle bir inanmıştır ki soğutucu dolabında soğuktan donacağına, o gün vücudunu bir soğukluk hissi kaplamıştır. Filhakikat içerisi soğuk değildir ama bu adamın o esnadaki ruh hali, onun yavaş yavaş donduğunu ve soğuktan öleceğini haber veriyordu. Esasen o vakitte bu adam donmamıştır, üşütmemiştir bile. Çünkü soğutucu odasına girdiği esnada elektrikler kesilmiştir ve odanın derecesi eksi (-) derecen, artı (+) dereceye çıkmıştır. Ancak bu adam öyle bir inanmıştır ki soğuktan donacağına, o gün aynı gece ölmüştür. Bu durumun yaşanmasındaki en büyük etken, bu adamın o andaki ruh hali ve psikolojisidir. Çünkü o gün bu adamın ruh hali bozulmakla kalmamış, üstüne bir de psikolojisi de, onun soğuktan donacağına dair bilgi veriyordu.
2. Kurbağayı Yuttuğunu Zanneden Araştırma Görevlisi
Araştırma görevlisi olan bir bilim adamı, bir gün çalışma yaptığı gölün suyuna dair inceleme yaparken, o göldeki suyun tadını merak ettiğinden içmek istemiş. İki elini birleştirip göldeki suyun altına bırakmış ve hemen ardından ise, ellerine aldığı suyu içmek için gölün içerisinden çıkartmış. Tam suyu ağzına doğru götürecek iken bir bakmış ki elinin üzerinde kurbağa bulunmaktadır. Kurbağa o sırada adamın elinin üzerinden zıplayıp kaçmıştır ama bu araştırma görevlisi onu yuttuğunu zannetmiş. Ve akabinde ruh hali devreye girer, hemen ardından ise psikolojisi kendini göstermeye başlar. Bu araştırma görevlisi yavaş yavaş karnından kurbağa sesi geldiğini hisseder. Hemen ardından ise başlar yakarışlara. Esasen gelen ses kurbağa sesi değil, araştırma görevlisi olan bilim adamının o andaki bozulmuş olan psikolojisinin sesidir. Hangi hastane ve tıp fakültesine gitse her biri, ‘‘karnınızda kurbağa bulunmamaktadır.’’ diye ikaz etmiştir bizim şu araştırma görevlisine. Ancak hiçbiri bu hakikatin gerçekliğini ispatlayamamış hastalarına.
Araştırma görevlisi ertesi gün, bir akrabası tarafından mahallelerindeki cami imamının yanına gönderilir. Şifacı ve âlim imiş bu imam efendi. Araştırma görevlisi durumu tüm gerçekliğiyle anlatmıştır camii hocasına. Hoca bunun derdine derman olmak için ilkin bu hastasını sakinleştirmiş, sohbet etmiş ve hemen ardından da uyumasını beklemiş. Uyuyamayan araştırma görevlisine nasihat
vermeye devam eden camii imamı hastasına; sabaha hiçbir şeyciğinin kalmayacağını, tüm dertlerinden uzaklaşacağını belirtmiştir. Araştırma görevlisi nasıl yapacağını söyleyince de hoca efendi, onun karnından kurbağayı çıkartacağını söylemiş, ancak önce hastasına uyuması gerektiğini belirtmiştir.
Araştırma görevlisi uyuyunca hoca efendi bir koşu gölün bulunduğu yere gitmiş, birkaç kurbağa yakalamış ve içlerinden hem en şişmanı hem de en büyüğü hangi kurbağa ise onu alıp, bir kavanozun içerisine bırakarak evine doğru yola çıkmış.
Ertesi sabah olur olmaz araştırma görevlisi başucunda bulunan koca bir kurbağanın, bir kavanoz içerisinde hapsolduğunu görür. Hemen hoca efendiye konunun mahiyetini sormak ister. Hoca efendide o sırada hastasına kahvaltı hazırlamaktadır. Araştırma görevlisi imamın elini öperek Allah’ın selamını verir. Hoca efendide Aleyküm Selam diyerek hastasına berhudar olmasını ve onu derdinden kurtardığını söyler. Bizim araştırma görevlisi de daha fazla dayanamaz ve hoca efendiye; ‘‘Ben size demedim mi koca bir kurbağayı yuttum diye?’’.
Hikâyede burada biter…
Devrim Aktürk Yazdı