Aynı zamanda gazetemiz ve haber sitemizde köşe yazarlığı yapan ve kendisini “fikir işçisi” olarak tanıtan Eğitim Yöneticisi Araştırmacı Yazar Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU, Yürek Ülkesi adlı kitabını edebiyat dünyasına 32.eseri olarak hediye etti.
Gece Kitaplığı yayınlarından çıkan eserle ilgili olarak bir basın bülteni yayımlayan Sadıkoğlu şunları söyledi;
“Dünya var edildiği günden bu yana insanoğlunun yeryüzünün imar edilmesi ve hayata iyiliğin hâkim kılınması gibi iki önemli görevi vardır.
İlk görev olan dünyayı mamur hale getirmek; yani, bütün canlıların sağlıklı bir çevrede güvenli bir şekilde yaşayabilecekleri; insanların bedensel, ruhsal, zihinsel ve duygusal açıdan tekâmül edebilecekleri yapılar, sistemler ve şehirler kurmak; bilim ve teknoloji üretmek, anlam ve değer üretmek; edebiyat, sanat ve estetik üretmek gibi mükellefiyetler iken, insanın bir diğer sorumluluk alanı ise insanların ıslahı için çalışmak, adalet, özgürlük, ahlak ve onur arayışını sürdürmektir.
Ancak bugün; özellikle de teknolojik erklerin dünyanın her bir tarafına hâkim olmasıyla herşey yoğun bir sis maskesi arkasında saklanıyor ve bizler sadece izin verildiği kadarını görebiliyoruz. Belki de sırf bu yüzden yola düşmek, algı kapılarını temizlemek; satırların arasındaki beyazlıkları okumamız gerekiyor. Belki de bu yüzden güzele, iyiye, sevgiye yol arayan insanın, hayret ve farkındalığın kanatlarını takması gerekiyor.
Çünkü insan salt sosyolojik bir fenomen olarak kalamaz; insan olmak, kökenini hatırlamak ve varoluş imkânlarını realize eden bir yürüyüşe dönüşmelidir.
Yani bizler, geçmişimizin bize yüklediği psikolojik ve düşünsel duygu durumlarını kabullenip devam ettiren fikir ve duygu kiracıları değil; geçmişten gelen bu köklere bağlı kalarak yaşayan, yüreğiyle akleden, yürüyen ve farkındalık sahibi olan bireyler olmak zorundayız.
İnsan hakkında, hayatın gidişatı hakkında; yoksullar, yetimler ve mustazaflar hakkında kaygıları olan, onların dertleriyle dertlenen insanlar yeryüzünü imar etmenin ve hayatlarına sevgiyi, iyiliği,güzelliği hâkim kılmanın peşine düşüp bunun mücadelesini verirken; para ve dünyaya ait gelip geçici hazlarla özgürlüklerinin ufuklarını karartan, böyle bir derdi kaygısı olmayan insanlar ise hayatı bir oyun ve eğlenceden ibaret görerek; duyarsız, umarsız ve kaygısız bir hayat sürüp güneşin sabah doğup akşam batması gibi gerilerinde iz bırakmaksızın kaybolup giderler.
Bu çalışma da tüm bu düşüncelerle hem yaşadığımız çağa olan borcumuzu ödeyelim, hem insanlığın anlam arayışına bir katkı sunalım, hem de ilke ve hakkaniyet kantarına çıkalım diye kaleme alındı. Farkındalıklar katabilmesi dua ve temennisiyle.”