“İktidarların, Tanrının bazı bahtlı ve seçilmiş kulları için, bir defa üst düzey bir göreve geldikten sonra, gayet imtiyazlı ve bol mahsullü kamu postlarına “bir daha gitmemek üzere çöreklenmek” gibi bir getirisi vardır.

                Oranın başkanlığı, buranın genel müdürlüğü, falan bakan yardımcılığı, banka yönetim kurulu üyeliği vb.

                 Bu gibiler, hiç yere basmadan, ayaklarını rahatça ve keyifle bir özengiden alıp ötekine koyarak sürekli at değiştirirler ve bu böylece sürer, gider…

                 Bu şatafatlı ve imrendirici, siyasi ve profesyonel kariyerlerin sürdürülmesi için ne yazık ki;

                -Yüksek birikime,

                -Risk üstlenmeye,

                -“Gerçekçi” ve “doğrucu” olmaya,

                -Görev aşkı ve heyecanına,

                -Yenilikçi ve cesaretli adımlara,

                -Taş taş üstüne koymaya hiç ihtiyaç yoktur.

                İhtiyaç olan şeyler:

               -Kudret sahiplerine her daim bağlılıklarını bildirmek,

               -Hürmet ve temennada kusur etmemek,

               -Fincancı katırlarını ürkütmemek,

-“İdare-i maslahat” etmek,

               -Görünüşü kurtarmak,

               -Kritik durumlarda ve kaygan zeminlerde, denge ve manevra becerisi sergilemek,

               -His ve heyecandan yoksun olmak,

               -Doğru vakitte, doğru yerde vaziyet almaktır

                Bunlar;

                -Devletin siyasi ve bürokratik demirbaşına kayıtlı kişilerdir

                -Dışarıdan bakıldığında yüksek vasıflı ve marifet sahibi addedilirler, kendileri de buna inanırlar.

                 -“Sıfır risk”le hareket ederler. Kendilerine en ufak zararı dokunacağını hesap ettikleri konularda, parmaklarını bile kıpırdatmazlar.

                -Yenilikçi ve atılımcı adımlara, risk doğurabileceği endişesiyle şüphe ile yaklaşırlar.

               -Her türlü değişime, dolaylı yollardan ve ustaca karşı koyarlar.

               -Gözlerini her zaman yukarıya dikerler, aşağıya bakmazlar.

               -Düşündüklerini söylemezler, yukarının hoşuna gidecek şeyleri söylerler.

               -“Kendileri olmaktan” ve kendi inisiyatifleriyle iş yapmaktan kaçınırlar.

               -Yapılacak rutin işleri bile, yukarıya karşı şirin görünmenin ve yukarıdan kredi kazanmanın bir aracı haline getirirler.

               -Ekonomik ömürleri ve raf ömürleri hiçbir zaman dolmaz.

               -Hurdaya ve ıskartaya ayrılmazlar.

               -Gerektiğinde yüzeysel bir revizyondan geçirilirler, etiketleri değiştirilir, yeni bir görünüm ve çehre ile tekrar piyasaya sürülürler.

               -Sonuçta isimleri hafızalara kazınır ve efsaneleşirler.

               -“Herkesle iyi geçinme,” “herkesin dostu olma,” “kimsenin düşmanı olmama” prensip ve kurallarına büyük bir titizlik ve maharetle uyarlar,

              -Görev hayatları boyunca, kendilerine faydası dokunmayacak insanların derdine derman olmazlar ve hiçbir yaralı parmağa işemezler.”

               Pırof. Dr. Ulvi Saran’a ait bu açıklama, tanımlama ve yoruma kelimesi kelimesine katılıyor, bendeniz de şunları ilave ediyorum:

                Hal böyle olunca, idari görevlere, herhangi bir makama getirilen bu kimseler ( istisnalar hariç kahir ekseriyetle böyledir), ilk ve tek işi, suya sabuna dokunmadan, kendisini zarara ve sıkıntıya sokmadan, makamına ve istikbaline halel getirmeden,  hiçbir riske girmeden, hep güç merkezlerini memnun ederek, hep gücün dediklerini yaparak makamda kalmaya devam etmekte, , mevcut makamı nasıl koruyabilir ve devamlı orda kalabilirim derdine düşmekte, daha da önemlisi, daha yükseklere nasıl sıçrayabilirim sıtıratejisi peşinde koşmakta, yani ilk ve öncelikli derdi VATAN ve MİLLET değil de, kendisi, kendi geleceği olmakta, sadece kendi ikbal ve istikbaline odaklanmakta,

                 Gözü hep yukarılarda ve kendi çıkarlarında olduğu için, bulunduğu görevde bir fark ortaya koymamakta, koyamamakta,

                  MEVCUT DURUMU VE VAZİYETİ İDARE EDEREK, YÜKSELMENİN HESABINI YAPMAKTA,

                  Dolayısıyla hizmette ve üretmede taş üstüne taş koymamaktadırlar.

                   Şüphesiz ki, böyle olmayanların arkasında siyaset ve idare de durmamakta,

                  Suya ve sabuna dokunanları, fark ortaya koyanları, çalışan ve çabalayanları, mesaide sınır tanımayarak, kendini ve ailesini işinin arkasına koyanları HARCAMAKTA,

                  DOĞRUNUN, DÜRÜSTÜN, ADALETLİNİN, BİLGİLİNİN, DENEYİM VE TECRÜBELİNİN, EHLİYET VE LİYAKATLİNİN, ÇALIŞKAN VE ÜRETKENİN ARKASINDA DURMAMAKTA, YALNIZ BIRAKMAKTA, SİYASETÇİYE, EN KÜÇÜK BİR PARTİ GÖREVLİSİNE BİLE YEDİREBİLMEKTE,

                  İŞ VE HİZMET ÜRETENLERİ DEĞİL, KENDİ PARTİLİLERİNİ VE YANDAŞLARINI MEMNUN EDENLERİ VE OY GETİRENLERİ TERCİH ETMEKTEDİR.

                  Kesinlikle unutulmamalıdır ki, HERKESİN MEMNUN OLDUĞU, BULUNDUĞU KURUM YA DA KURULUŞTA ÇIT ÇIKMAYAN, KİMSENİN TENKİT ETMEDİĞİ, ÇALIŞTIRDIĞI PERSONELİN TAMAMI İLE UYUM İÇİNDE ÇALIŞAN BÜROKRATLAR, HİÇBİR FARK ORTAYA KOYMAMAKTA, VAZİYETİ İDARE ETMEKTE, “BANA SORUN GETİRMEYİN DE NE YAPARSANIZ YAPIN” DEMEKTE, KÖR VE SAĞIR ROLÜ YAPMAKTA, “SİN KÜLAHIN GÖRÜNMESİN” MODUNDA YÜRÜMEKTE, oluşan tüm sorunları örtbas etmekte, her şeyi halı altına süpürmekte, kazasız belasız makamını korumak için her türlü tavizi vermekte, işler yürümekte ama ağır aksak, maliyetli, beş kuruşluk işi 25 kuruşa mal etmekte, kalite ve kantiteden yoksun kalmakta, ses çıkaracak veya gücü harekete geçirecek kimselerin işini hemen yaptıkları halde, diğerlerine “git gel” yöntemini uygulamakta, yokuşa sürmekte, mevzuata ve binbir mazerete sığınmakta, binbir yüz sergilemekte, rol üstüne rol yapmakta, filim üstüne filim çevirmekte, KURUMU SIRTINA ALMAK DEĞİL, KURUMUN SIRTINA BİNMEKTE, SADECE GÖRÜNMESİ GEREKEN YERLERDE, KENDİ REKLAMINA YARARAYAN ETKİNLİKLERDE GÖRÜNMEKTE, BASINDA YER ALABİLMEK İÇİN ÇABA SARFETMEKTE, BÜTÜN FOTOĞRAF KARELERİNDE YER ALMANIN ÇABASI İÇİNDE OLMAKTADIRLAR.

                  38 Yıllık KAMU HAYATIMDA BUNU NET BİR ŞEKİLDE GÖREN ve aksine çabaların sonuçlarını  EN ACI BİR ŞEKİLDE YAŞAYANLARDANIM!

                  Sonuç: Yıllar geçiyor ama ülke bir arpa boyu yol alamıyor, BATTIKÇA BATIYORUZ!

                  Bununla da kalınmıyor, hatalar tekrarlanıyor, tarihten ders alınmayarak aynı BOZUK DÜZEN SÜRÜP GİDİYOR.

                  VE SONUÇTA BİR AVUÇ MUTLU AZINLIK HARİÇ, KAHİR EKSERİYET VE ÜLKE ZARAR GÖRÜYOR, HER GEÇEN GÜN, HER GEÇEN SENE KAN KAYBEDİYOR!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol



Günebakış Trabzon Haber