Kendimizi bir mafyatik tehdit ve hakaret düzleminin içinde bulduk
-Bizi minderin dışına, hukuk sınırlarının ötesine çekmeye çalışıyorlar
-BTP hukuk sınırları içerisinde siyasi mücadelesini vermiştir ve verecektir.
-Suriye’de İsrail, ABD ve emperyalizm karlı çıkıyor
-Sayın Cumhurbaşkanım emekli maaşını da siz veriyorsunuz, önünüzü kesen de yok, hadi siz de verin, sizi de görelim
-Sayın Bahçeli ‘Gelsin Meclis’te konuşsun’ diyor ama Öcalan bir teröristbaşı…”
-Sizler anayasayı uygulayın bakın ülkede bütün sorunlar çözülecek
-Bundan sonra yapılacak anayasa başımıza çok daha büyük belalar açacaktır
-Mezhep kavgası körüklenmek isteniyor
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş Kocaeli’de partisinin il kongresine katıldı.
Muharrem Can’ın il başkanı seçildiği kongrede konuşan BTP lideri gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Geçen hafta Trabzon’da yaptığı konuşmada kullandığı bir ifadeden dolayı hakkında soruşturma açılmasına değinen Hüseyin Baş mafyatik bir saldırı ile karşı karşıya kaldıklarını söyledi.
Kullandığı ifadenin hakaret kastı ve içeriği olmadığını belirten Hüseyin Baş “Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık’ dedi.
BTP Genel Başkanı şunları söyledi;
“Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık”
“Geçtiğimiz hafta Trabzon İl kongremiz oldu. Oradaki konuşmamız ve son süreçteki bütün siyasi eleştirilerimiz birilerini çok rahatsız etti, birilerinin tekerine çomak soktu ki hemen enteresan haller yaşamaya başladık, hakkımızda bir soruşturma açılmış. Muhtemelen kendi aralarında, ‘ Korkutabildik mi’ diye konuşuyorlardır. Tek bir şey söyleyeyim; Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık. Konuşmamda, ‘Oğlum sen kendi ülkene demokrasi getir’ diyorum. Bu cümlede geçen ‘oğlum’ ifadesini kalkıp sanki benim bunu Sayın Cumhurbaşkanına söylediğime ilişkin bir kanaat ürettiler. Şunu söylemek isterim; Sizler beni çok iyi tanıyorsunuz, bütün Türkiye de bizleri tanımaya başladı. Ben bütün konuşmalarımda eğer kişiye karşı bir hitapta bulunuyorsam, kendisinden ismiyle ve nezaket sınırları içerisinde bahsederim. Cumhurbaşkanımızla ilgili bir şey söylediğim de cümleme ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ diye başlar ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ diye bitiririm. Bunu ben devletime olan saygımdan ötürü yaparım, kendime olan saygımdan ötürü yaparım. Burada benim, ‘Oğlum sen kendi ülkene demokrasi getir’ feveran ve feryadımın sebebi esasında Türkiye'deki bir fikre, bir oluşuma, bir söylem biçimine karşı söylenmiş bir ifade.
“Kendimizi bir mafyatik tehdit ve mafyatik bir hakaret düzleminin içinde bulduk”
Hoş, biz desek ki ‘Bu cümleyi şu kişiye sarf ettik’ bunu da tırnak arasında söylüyorum, bu bir hakaret ifadesi de değildir. Neyle karşı karşıya kaldık? Ne yazık ki biz Bağımsız Türkiye Partililer kendimizi bir mafyatik tehdit ve mafyatik bir hakaret düzleminin içinde bulduk. Şimdi ben soruyorum sizin meseleniz birine hakaret edilmesine karşı durmaksa bu kadar küfür, hakaret neyin nesi? Adeta mafyatik bir saldırı ve bu saldırı ile güya bizi ürkütecekler, bizi korkutacaklar. Aslında maksat ürkütmek ve korkutmak da değildir. Maksat şu; seni minderin dışına çekmeye çalışıyorlar, seni hukukun sınırlarının ötesine çekmeye çalışıyorlar ama biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak kurulduğumuz ilk günden beri her zaman neyi kendimize şiar edindik, motto edindik; Bağımsız Türkiye Partisi ne olursa olsun hukuk sınırları içerisinde siyasi mücadelesini vermiştir ve verecektir.
“Gelinen durum ne kadar haklı olduğumuzun bir ispatı olmuş oldu”
Ortada böyle hakaret kastı yok ve bu ifade hakaret içeren bir ifade değil. Siz bunu alıyorsunuz bambaşka bir yere getiriyorsunuz, maksat ne arkadaşlar? Maksat şu; biz o kadar rahatsız ettik ki sınır ötesindeki o zafer naralarına öyle bir çomak soktuk ki, Türkiye ekonomisinin ne noktada olduğunu öyle bir gerçeklikle gözler önüne serdik ki üzerimize gelinen durum ne kadar haklı olduğumuzun bir ispatı olmuş oldu.
“Suriye’de İsrail karlı çıkıyor, Amerika karlı çıkıyor, emperyalizm karlı çıkıyor”
Şimdi diyoruz ki; Suriye'de bir şeyler yapıyorsunuz, bu size güzel görünebilir ama buradan İsrail karlı çıkıyor, buradan Amerika karlı çıkıyor, buradan emperyalizm karlı çıkıyor. Ben bunu demezsem, ‘Bunun sonunda ülkemiz, toplumumuz zarar görür’ demezsem ben niye siyaset yapayım, öyle değil mi? Ha atlıyorlar, zıplıyorlar ama bilmiyorlar ki o kadar rekabet etmemize rağmen onların en önde gelen trollerinin mi cumhurbaşkanında itibarı yüksektir, yoksa Hüseyin'in mi, onu da zamanla göreceğiz.
“Koca bir milletten intikam alınıyor”
Bugün iktidarda olan hareket bundan 30, 40, 50 sene önce gerçekten zor şartlarda siyasetler yaptılar ama bu zor şartlar anlıyorum ki onlara, ‘İnsanımıza bu zor şartları yaşatmayalım’ diye tezahür etmemiş. Onlara bir intikam duygusu yüklemiş ki koca bir milletten intikam alınıyor adeta. Yoksa bu empatiyi kuran bir irade kalkıp 2025 yılı için enflasyonun resmi olarak yüzde 60'larda dolaştığı bir ortamda, hissettiğimiz enflasyonun belki yüzde 100- 150 olduğu bir ortamda asgari ücretliye 22 bin 104 TL para vermeyi kendine uygun görmez.
Erdoğan’a emekli maaşı çağrısı
Sayın Cumhurbaşkanımız, ‘İşverenin elinden tutan yok, yüksek vermek istiyorsa versin’ dedi. Ben de dedim ki; Sayın Cumhurbaşkanım emekli maaşını da siz veriyorsunuz, önünüzü kesen de yok, hadi siz de verin sizi de görelim. Asgari ücret nasıl? Şimdi bir şey de diyemiyoruz; düşük diyeceğim ‘halkı şükretmekten uzak tutmak’ suçundan soruşturma yiyeceğim. Ceza kanunlarında böyle bir suç yok, ‘halkı yanıltıcı bilgi’ diyecekler bu sefer. Ben Kocaeli'nde, ‘Asgari ücret yüksek diyeyim’ dedim. Bu sefer de, ‘Bu bizle dalga geçiyor’ diyecekler. Hükümet kendi de biliyor düşük, kendi de inanmıyor yüksek olduğuna.
“Sayın Bahçeli ‘Gelsin Meclis’te konuşsun’ diyor ama Öcalan bir teröristbaşı”
Yeni anayasa bir daha gündeme getirilecek; ‘Suriye'de bir zafer ilan ettik oradan ortamı oluşturduk ne yapalım, işte bir boşluk da var karşımızda rekabet edecek kimse yok güç olarak, o zaman şu anayasayı bir daha gündeme getirelim’ diyecekler. Malum Öcalan görüşmesi gündemi vardı. DEM Partili yetkililer teröristbaşı Öcalan'a gitmişler. Sayın Bahçeli ‘Gelsin Meclis’te konuşsun’ diyor ama Öcalan bir teröristbaşı. Neydi kendisi; bir teröristbaşı, bilmiyorum unutuyorlar mı? Dolayısıyla gündemimize yeni anayasa gelecek. Zaten mevcut anayasanın tamamını delik deşik ettiniz, her şeyini değiştiniz ve ‘Sivil anayasa getireceğiz’ diyorsunuz. Sivil anayasadan kasıt ne? Bir anayasayı kimin yaptığı mı önemli, içinde ne yazdığı mı? Bunun içinde yazanlar sizi rahatsız ediyorsa lütfen çıkın, ‘Biz anayasanın şu şu maddelerinden rahatsızız’ deyin ve biz de bilelim diyelim ki siz bu anayasayı şu sebepten değişmek istiyorsunuz.
“Sizler anayasayı uygulayın bakın ülkede bütün sorunlar çözülecek.”
Türkiye’de anayasa hususunda öyle bir cambaza bak oyunu oynanıyor ki sürekli anayasanın bir şeyleri değiştirilmek isteniyor ama hiç kimse çıkıp gerçek derdini, gerçek davasını konuşmuyor, devamlı bir
arkadan dolanan bir oyun. Anayasayı değişeceğiz, özgürlükçü bir anayasa… Ben bu anayasada benim özgürlüğümü kısıtlayan bir şey görmüyorum ama ben bu anayasayı siz uygulamadığınız için özgürlüğümün kısıtlandığını görüyorum mesela… Gösteri hakkım var, yürüyüş hakkım var bana bu hakkı vermiyorsunuz, savunma hakkım var bana bu hakkı vermiyorsunuz. Ben derken bütün toplumu ediyorum. Sizler anayasayı değişmeyi boş verin anayasayı uygulayın bakın ülkede bütün sorunlar çözülecek. Anayasa Mahkemesini tanımıyorum diyen insanların anayasa değiştikten sonra ülkeye bir faydası olacağına inanıyor musunuz, böyle bir şey olabilir mi?
“Bundan sonra yapılacak anayasa başımıza çok daha büyük belalar açacaktır”
Bu yeni anayasa gündemi önümüze gelecek. Türkiye'de başta Bağımsız Türkiye Partisi olmak üzere bütün muhalefetin bu uğurda birleşip bu hükümetin bir anayasa değişikliğiyle tekrar bizim başımıza bela açmasının önünde durmamız gerekiyor. Niye bunu söylüyorum? 2010 anayasa referandumuyla birlikte Türkiye'deki hukuk sistemi delik deşik edildi, 2017 anayasa referandumuyla birlikte Türkiye ucube bir sisteme geçiş yaptı dolayısıyla bundan sonra yapılacak anayasa başımıza çok daha büyük belalar açacaktır. Bundan uzak durmamız lazım.
“Mezhep kavgası körüklenmek isteniyor”
Anayasayı değişmek için ne yapacaklar? İki ihtimal var; Ya toplumu gerecekler ya da bütün toplumu birleştirecekler. Bu iki yöntemden biri her zaman tarih boyu uygulanmış yöntemlerdir. Şimdi son günlerde önüme Türkiye’de körüklenmek istenen bir mezhep kavgası düşüp duruyor. Bu konuya ilişkin değerli Bağımsız Türkiyeliler hepinize ve değerli Türk milleti herkese şunu söylüyorum; bilin ki bu millet Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle kardeştir, hiç kimse bu kardeşliği bozamayacaktır. Şimdi aramıza nifak tohumları sokulmaya çalışılıyor. Bunu çok net görüyorum. Sınır ötesinden başlayan bir psikolojik harp yöntemiyle Türkiye'yi de bu işin içine atmaya çalışıyorlar. Eğer soruyorsanız bu ülkenin sahibi kim; bu ülkenin sahibi Kürttür, bu ülkenin sahibi Lazdır, Çerkesdir, Türktür, bu ülkenin sahibi Alevidir, Caferidir, Sünnidir Bu ülkede yaşayan ve ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diyen herkes bu ülkenin sahibidir, bu milletin kardeşidir.”