Abdullah GÜLAY AYVAZOĞLU
Amerika Başkanı Joe Biden “Soykırım” sözcüğünü kullandı. Kullandı da ne oldu? Türkler soykırımcı mı oldu? Hayır… Dünyanın en merhametli milleti Türklerdir. Ne derse desinler bu gerçek değişmez, değiştiremezler. Bu iddianın yalan olduğunu kendileri de biliyorlar.
Peki bunu niçin yapıyorlar?
Türkiye ve Türkler için yürütülen çok ciddi, zamana yayılmış ve tehlikeli bir planın uygulanmasını aşama aşama yürütüyorlar! Hedef Türkiye ve Türkler! Bölgedeki muhtemel barış ortamını zehirlemek, Türkiye’de iç karışıklık çıkartarak Türkiye’nin hesap ve hedeflerinin önünü tıkamaktır!
Bu arada Joe Biden’in “Konstantiniye” sözcüğünü de kullanması ikinci planda kaldı ve dikkatlerden kaçtı; bunun da özenle ve özellikle seçildiğini gündemde tutmak, bütün bu gelişmelerin arka yüzünü halkımıza, özellikle de gençlerimize anlatmak gerekir. Bu konu bugünkü yaşananlar ve konuşulanlarla anlaşılacak bir mesele değildir. Bu amaçla yüz yıl geriye giderek neler yaşandığına bir bakalım.
Uluslararası anlaşmaya göre “soykırım” (Genocide); dini ve etnik bir gurubu, kısmen ya da tamamen yok etmeye yönelik fiillerdir.
Bugün elimizde bulunan otuz beş milyon Osmanlı arşiv belgesinin bir milyonu ‘Millet-i Sadıka’ dediğimiz Ermenilere aittir. Bu da göstermektedir ki Osmanlı’nın en çok uğraşmak zorunda kaldığı yine Ermeniler olmuştur. Bunun nedeni de Ermeniler’in, başta İngilizler, Fransızlar ve Ruslar olmak üzere, Anadolu toprakları üzerinde emelleri olan birçok devlet tarafından Osmanlı’ya karşı içeriden çökertme amaçlı olarak kullanılmış olmalarıdır.
Buna göre kimin kimi yok etmeye çalıştığına kısa bir göz atalım:
Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütleri ve bu örgütlerin kışkırttığı on binlerce Ermeni, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde (93 Harbi) ve daha sonraki Rusların Anadolu’yu işgali sırasında Rus ordusunda, ayrıca İngiliz ve Fransız ordularında da görev yapmış, Osmanlı’ya karşı savaş açmıştır. (Alman istihbarat kaynaklarına göre yalnız Fransız ordusunda 12.446 Ermeni görev almıştır.)
Ermeniler, 1878 tarihinden 1915 tarihine kadar 37 yılda çeşitli yerleşim yerlerinde (Van, Mahmudiye, Çatak, Erzurum, Bitlis, Sivas, Yozgat, Maraş, Zeytun….) toplam 40’tan fazla isyan çıkarmış ve 130.000 Türk’ü ve Müslümanı katletmişlerdir. 1915 yılında Ermenilerin Türklere karşı isyan ve katliamları, Rus, Fransız ve İngiliz işgal güçlerinin de işgal hareketlerine paralel olarak artmış ve dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır.
Ayrıca 1918 yılında Azerbaycan’da 30-31 Mart tarihlerinde sadece iki günde 17.000 Müslüman Türk’ü katletmişlerdir. 1991’de Hocalı’da 613 kişiyi katletmişlerdir.
Bunun üzerine işgal güçleri, 27 Mayıs 1915’ te Sevk ve İskan Kanunu çıkaran Osmanlı’yı kınamakta ve siyasi baskı kurmakta da hiç zaman kaybetmemişlerdir.
Ancak ne ilginçtir ki soykırım iddialarına karşı Osmanlı’nın, İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelere, ‘gelin bir komisyon kuralım ve arşivleri inceleyelim, soykırımı araştıralım’ dediğinde İngiltere, bu ülkelere baskı yaparak Osmanlı’nın davetine icabet etmelerini engellemişlerdir. Çünkü komisyon kurulur da Anadolu’da bir inceleme başlatılırsa İngiltere’nin bölgedeki sinsi planları ortaya dökülecektir. Bu da İngilizlerin bölgedeki çıkarlarına darbe vuracaktır. O halde Batı’nın şu anki tavrı ile 1915’ teki tavrı aynıdır.
Mesele sadece çıkar meselesidir. Yoksa ne İngiliz ne Amerikalı ne de Fransız ve Alman, hiçbiri Ermeni’nin karakaşına, karagözüne heves değildir. Bir başka ifade ile sorun, ne tarihi bir suç ne de etnik bir soykırımdır. Sorun kesinlikle Ermeniler üzerinden Anadolu ve Ortadoğu’da siyasi menfaat sağlama sorunudur. Bu yolda Ermeniler sadece kullanılmaktadırlar. Bu nedenle her yıl Amerikan Parlamentosu, ‘Sözde Ermeni yasa tasarısı’ komedisini oynamaktadır.
Ermeni meselesini Batı, Türkiye’ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Burada şunu da hemen vurgulayalım ki bu mesele, Ermenilerin iddia ettiği gibi 1915’te başlamamıştır. Ermeniler, ‘1915’te başladı’ diyerek hem daha önce kendi yaptıklarını örtbas etmeye hem de Batı’ya ‘bakın şu Türklere ki durup dururken Ermenilere ne işkenceler etmişler dedirtmeye çalışmaktadır.
Ermeni sorunu, 1878’de Ermenilerin Osmanlı’yı arkadan vurmaları ve özellikle Türkler başta olmak üzere Müslümanlara yaptıkları zülüm ve katliamlarla başlamıştır. Ermeniler o kadar dayanılmaz katliam ve işkenceler yapıyorlardı ki buna, Anadolu’yu işgale gelen Rus ordu mensupları da tahammül edemez olmuşlardı. Bir Rus generalinin ‘bu böyle devam ederse korkarım Türklere silah dağıtacağım’ sözleri, bunun en vurgulu ifadesidir.
Bizim şanssız tarafımız şudur ki; Ermenilerin bu iftirası ile sömürgeci güçlerin Anadolu topraklarındaki emelleri ve Türklere karşı duydukları kin duyguları ne yazık ki örtüşmektedir. Sorunun çözümsüzlüğü buradan güç almakta, Ermeniler çözüm isteseler de süreç kendi iradeleri dışındaki güçler tarafından yönetildiği ve yönlendirildiği için yaptığımız barış ve uzlaşma çağrılarına olumlu cevap vermekten çekinmektedirler. Böylece süreç uzayıp gitmektedir. Daha çok da sürecek gibi görünmektedir.
Ermeniler sömürgeci Batılılar tarafından kullanıldıklarını ne zaman anlarlarsa belki o zaman çözüm için bir başlangıç olabilir.
Öyle anlaşılıyor ki Amerika, İngiltere Avrupa ve Rusya, Ermenilerin Türkiye’ye karşı düşmanlık duygularını canlı tutmak, bunu Batı’nın Türk düşmanlığı ile birleştirmek ve Türkleri dünya siyasetinde zor duruma düşürmek istemektedir. Böylece Ermenilere yaptırdıkları katliamları örtbas etmek, ’yavuz hırsız’ misali Türkiye’yi suçlu göstermek; Suriye, Irak, Afganistan, Yemen ve benzeri ülkelerde yaptıkları gibi Türkiye’de de etnik, dini ve siyasi kargaşa çıkartarak Anadolu etrafına yığdıkları güçleri dört cepheden Türk topraklarına yürüterek soykırım(!) tazminatı ve toprak koparabilmenin peşindedirler…
Tarihte Osmanlı’ya karşı kullanılan Ermenilere verilmiş bir söz vardır; Büyük Ermenistan Devleti… Adana’dan Trabzon’a her iki kenarı denizle buluşan, sembolü Ağrı Dağı(Ararat) olan!
Bugünkü “Kürt hareketi” gibi gösterilen eylemler, aslında Kürtlerin kullanıldığı bir Ermeni faaliyetidir. Dünkü Asala Ermeni Terör Örgütü bugün PKK’dır. Son yıllarda Türk siyasetinde, bürokrasisinde, sivil toplum örgütlerinde de ciddi yapılanma içindedirler.
Asıl tehlike içerideki bu yapılanmadır; Joe Biden’in “Soykırım” sözünü kullanması sonrası ve hatta öncesi atılan twitler bunun en önemli kanıtlarıdır!
Dört koldan saldırıya karşılık haklı olarak; “Topunuz gelin!” diyerek milli güç unsurlarını harekete geçirmek isterken içerideki bu zaafiyet gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.