Tarım arazisi denince aklımıza toprak gelir. Toprak ise içinde yaşayan canlılarla birlikte bir bütündür. Canlılar da toprağı bitkisel üretim için hazırlar.
Dünya nüfusu hızla artmakta. Bununla birlikte yiyecek içecek sıkıntısı da paralel olarak ta artmaktadır. Bu doğrultuda mevcut olan tarım arazileri de ters orantıda kişi başına azalmaktadır. Ayrıca insanoğlu da tarım arazilerini de elinden geldiğince ister bilinçli ister bilinçsiz yok etme uğraşı içinde.
Yüzyıllardır savaşlar olmuştur ve de olmaya devam etmektedir. Ancak geleceğin ve tarihin en büyük savaşı başlamadı. Artçı sarsıntılarını bizlerin yaşadı bu savaşın, gelecek nesiller içinde olacaktır. Bu savaş bildiğimiz savaşlardan farklı olarak tarım arazileri için, yiyecek için olacak.
Artan nüfusla beraber küresel ısınmanın etkisi ve gereksiz ve bilinçsiz kullanımla yok edilen tarım arazileri ile beraber dünyada bir kıtlığa, yok oluşa doğru hızla ilerlemekteyiz. Bunun farkında olmayan bizler ise bilerek ya da bilmeyerek tarım arazilerini yok ediyoruz.
Ülkemizin dört bir tarafını gezdiğimizde nerde bir verimli toprak ya da tarım arazisi var, maalesef o alanları betonlaştırdık. Kendi ellerimizle geleceğimizi, yiyeceğimizi yok ediyoruz. Menfaatlerimiz uğruna güzelim tarım arazilerimiz imara açıyoruz. Yada kaçak yapılaşmaya müsaade ediyoruz. Betonlaşan fındık bahçeleri, karpuz tarlaları, buğday ovaları yarın soframıza gözyaşı olarak gelecektir.
Bir millet, bir ülke bütün içinde hareket etmemiz gerekir. Dünyada yiyecek sıkıntısı yaşanmaya başlamışken ve de bu sebeple savaşlar oluşurken, bizlerin kendi kendine yeten bir ülke konumunda iken kendi ayaklarımıza sıkmamız, kendi tarım arazilerimizi yok etmemiz manidardır.
Dost, ahbap ve çıkar ilişkileri ile tarımı, tarım arazilerini yok etmeyelim. Yok edenlere de izin vermeyelim. Belki bugün artçı sarsıntılarla geçiştiriyoruz ancak yarın önlem almazsak altında kalırız.