Ben demedim, o dedi!
Duymadığımız, bilmediğimiz, belki epeyce abartılı ama belki de gerçek olan, okurken bile yüzümüzü kızartan, KAHREDEN, bizim göremediklerimizi göstermeye çalıştı!
BİR DÖNÜŞÜME, BİR ÇÜRÜMEYE işaret etti!
Vahşi kapitalizme nasıl da entegre olduğumuzu, kapitalizme abdest aldırıp, abdestli kapitalizm veya abdestli kapitalistler haline gelindiğini ya da en hafifinden, abdestlilerin kapitalizme nasıl entegre edildiğini, sokağa çıkan, tv.lara, gazetelere ve sosyal basına bakan herkes görüyor.
Bu kadarını görmese bile, görülenler yetiyor.
Evet. Dönüşmeyi, bozulmayı, yozlaşmayı, çürüme ve kokuşmayı ve hepimizin bir parça da olsa bu durumdan nasibini aldığı bir büyük PİS DEĞİŞİMİ,
D. Türkistan kan ağlarken, Filistin ve Kudüs lanetli ziyonistlerin postalları altında çiğnenirken, Çeçenistan yok olmuşken, Bosna, Kosova, Balkanlar, Kafkaslar, Mısır ve Afrika Müslümanları ve Kıbrıs bıçak sırtında iken, Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Arakan yerle yeksan olmuşken ve kan ağlarken,
Halen Ukrayna’da, küresel canilerin hesapları için, ayakları altında bir millet ezilirken,
Dört taraftan kuşatılmışken,
Güneyimizde ABD himayesinde ikinci parça terör devleti kurulmuşken,
100 Yıl sonra “TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVARLAR” üzerimizde aleni hesaplar yaparken,
Bütün bunlar olurken biz vekillik aşkıyla yanıp tutuşup cansiperane uğraşırken,
Ben olsam yazmaz, yazmaktan utanır, yazamazken, seçim üzeri hassasiyetiyle yazmak istemezken, bizimkilere zarar verir endişesi taşırken ama yazıldığı, artık alenileştiği için yazdığım ama sonu felaket olmuş ve olacak olan bu dönüşümü,
Halimizi, pürmelalimizi,
Sn. Dilipak, “Ters Köşe” başlıklı makalesinde şöyle anlatıyor:
“ Fuhuş, uyuşturucu, marka ve lüks tutkusu” derken, bizim ‘modern muhafazakarların' geldiği nokta, dudaklarınızı uçuklatacak hale geldi.
Su geçiren oje, abdeste mani olmayan rujlarımız var artık.
Helal likör, bira, helal şampanyalarımız var . Yakında helal etiketli rakı da çıkar.
Hani biz başkalarına benzemeyecektik?
Siyasilerimiz, bürokrasimiz, ahlak zafiyeti içinde.
Bebeğin cinsiyetini tahmin partisi diye bir parti duydunuz mu siz?
After umre party var. Eskiden hac ve umreden dönenlerin evinde tebrik ziyaretleri olurdu, tebriğe gelenlere tesbih ve seccade hediye edilirdi, ama bu işin bir adabı olurdu.
Rock müzik eşliğinde zikir party'si bile var artık.
Yatlarda happy birthday party gibi rezaletler de yok değil. Hepsi tesettürlü tabii!
Ramazan iftarını party'e* dönüştürenler var, şatafat, müzik, kadınlı erkekli rengarenk giysiler içinde semazenlerle başlıyor. Baby shower party çıkmış.
Bekarlığa veda partisi adı altında fuhuşa özendirenler bile var.
Tesettürlü ama, lüks, israf, ne istersen var .
Artık bu işler için ajanslar var, altın kaplamalı pasta sunumlarına kadar, Körfez ülkelerindeki rezillikleri aratmayacak her şey var.
Haram para cüzdanda durduğu gibi durmuyor .
Bu işlerin içinde siyasilerin, bürokratların yakınları var. Bunlar biliniyor.
Yat partilerinde konken oynayan tesettürlü hanımlar var.
Başörtüsü, başörtüsü olmaktan çıktı, aksesuara dönüştü .
Namazı spora, orucu diyete dönüştürürlerse, şaşmayın.
Hac da turizm olur. Zaten adı şimdiden belli, “hac ve umre turizmi.”
Kurban da kebap bayramı olunca , bu iş tamam.
Sakal bırak, başörtüsü tak, sonra onlar ne yapıyorsa aynısını yap.
Seremoni, ritual, ikonalar, hepsi aynı. Gay dergahlarına az kaldı.
Aşağılık kompleksi bizi mahvediyor.
Sadece makam sahiplerinin değil, “her” seviyenin ayağı kayıyor.
Yakında piercingli, tattolu imamlar görürsünüz.
Kimileri Lale Devri sosyetesinin yaptıklarını, Osmanlı zannediyor, kimileri mevlidleri bile party'lere dönüştürüyor.
Artık “ilahiyatlarda” bile *namaz kılanlar yüzde 50.
İnandığımız gibi yaşamayınca, “yaşadığımız gibi inanmaya başladık.”
Bunun sorumlusu kim?
Kırk günlük bebeğe tek taş yüzük takan tesettür sosyetesi var.
Ascot yarışlarındaki düşeslere baroneslere özeniyorlar, türbanın üstüne tüylü şapka takarak, Lale Devri saraylarında, şatafatlı sofralarla mevlit yapıyorlar.
Mutaassıp yaşam biçiminden, gösteriş tüketimine sürüklendiler.
Mahremiyet duygusunun yerini, abartılı görgüsüzlük aldı, para döküp saçarak var olmaya çalışıyorlar, bedevi kültürüyle yarışıyorlar.
Maneviyattan maddiyata öylesine hızlı geçtiler, dünyevi zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından altınlar pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar.
Nasıl bir açlıksa artık, helal etiketli şampanyalar satılıyor. Alkolsüz mojito var. Sodalı limonata derse, havalı durmuyor, illa mojito diyecek. Alkolsüz bellini var. Alkolsüz aperol var.
Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie'lerin kaçınılmaz yansımasıdır bu…
Demirhindi şerbetiyle iktidara geldiler, mojitoya dönüştüler.
“İslami eğlence” adı altında “helal organizasyon” yapan şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor. Beş yıldızlı otellerde tahtırevanla düğün yapan var. Salona tavandan sarkıtılan gondola binerek giren var.
İlahi ekipleri var, helal müzik yapıyorlar, “düğün gecenizi helal çerçevesinde şenlendiriyoruz” diye reklam veriyorlar. Sunucusuyla beraber semazen ekipleri var.
“Helal suşili düğün” yemekleri, Osmanlı köşklerindeki varaklı dekorlarda, Swarovski kristalleriyle süslü padişah koltuklarında, altın kaplamalı pastalarla bitiyor, cümle alem görsün diye, “videolarını” internette yayınlıyorlar.
“Dini düğün palyaçosu var kardeşim!” İslami animatör var.
Helal selülit kremiyle İslami esaslara uygun masaj salonu var. Taylandlı masözlere türban taktırıyorsun, İslami esaslara uygun olmuş oluyor!
Bu “çürüme sürecinde,” tee Singapurlardaki casinolarda rulet masasında yakalanan bakan çocuğunu görmüştük… En son, Akp genel merkezinde çalışan, lise mezunu ve henüz 27 yaşında olmasına rağmen, lüks otomobil koleksiyonu olan, kumar fişleriyle, revü kızlarıyla, elinde kadehle jakuzide poz veren, Çankaya'da lüks sitede oturan, rabia tweetleri atan arkadaşı kokain çekerken gördük.
17/25 Aralık lağımı patladığında, inanın, ne yakalandılar diye sevinmiştim, ne de öfkelenmiştim, hissettiğim sadece üzüntüydü.
Ait olduğum milletin başına gelenlere, koskoca “Türkiye'nin düşürüldüğü hale,” demokrasimize, gerçekten çok üzülmüştüm.
Rabiacı arkadaşı kokain çekerken gördüğümde de, inanın, aynı duyguları hissettim.
“Allah ile aldatma ” ikliminin, “Türkiye’mizi” ne hale getirdiğini gördüğüm için, gerçekten çok üzgünüm. Ama… Mütedeyyin (!) iktidardan medet uman sayın ahalimiz bir defa daha layığını bulduğu için, doğrusu bu defa memnunum.”
Allah gani rahmetler ihsan eylesin, gerçekleri bütün çıplaklığı ile yazan bir “M. Şevket Eygi” vardı. Birde Dilipak kaldı. Allah uzun ömürler nasip etsin.