Yarım asrı aşkın ömrümüzde, bayram yapmayı, gerçekten bayram etmeyi hep özledik. “Bir gün mutlaka” diyerek hiç yeise kapılmadan hep bekledik.
Hep, bir sonraki bayrama “inşallah” deyip ümit ettik.
Ramazan olmadı, kurbana, kurban olmadı, seneye dedik.
Ümitlerle yaşadık, ümitlerle yıllar yılları kovaladı.
Ama hep acılarla, hüzünle, kahırla bayram ettik, bayram da BAYRAM EDEMEDİK.
Hep üzgün girdik bayramlara, GÖZ YAŞI DÖKEREK.
Özlediğimiz bayramlara bir türlü erişemedik.
Filistin ile başladı acımız, hiç bitmedi. Daha iyi olmasını beklerken hep kötüye gitti. Kudüs gitti, lanetlilere başkent oldu, Filistin’in neredeyse tamamı ziyonist işgale uğradı.
1964 ve 1974 Yıllarında Kıbrıs katıldı acılarımıza. Barbar Rum’un Enosis zulmü başladı. Cengiz Topel ile başlayan şehitler kervanına, Bariş Harekatında yüzlerce şehit daha katıldı.
1979’ da Afganistan’da Rus işgali, ardından büyük şeytan Amerikan işgali hançer gibi saplandı böğrümüze.
Hemen ardından, 1980 yılında, İran İslam inkılabını doğmadan öldürmek için Amerikan pırojesi olarak, Irak’ın İran’a saldırması, sekiz yıl süren iki Müslüman ülkenin savaşı, milyonlarca insanın ölümü ve harap olan Müslüman beldeleri kahrolarak izledik.
1990 Yılının başlarında vahşi ve barbar Ermenilerin Karabağ’ı işgali ve ardından Hocalı katliamı/ soykırımı dağladı yüreğimizi.
1992 Yılında başlayan Sırp vahşilerinin Bosnalı Müslümanlara yönelik büyük mezalimi, soykırımı uzun bir süre kan ağlattı bize.
1994’De Rusların Çeçenistan’da başlattıkları vahşi savaş girdi hayatımıza, yaktı yüreğimizi, yüzbinlerce Müslüman Çeçen katledildi.
2003 Yılında, tarihin en büyük mezalimi Irak’ta başladı, emperyalist ve ziyonist Amerikan işgali ile. Yakıldı, yerle yeksan edildi Irak, milyonlar katledildi, ülke bölündü.
Ardından 2011 yılında “Arap Baharı” dedikleri, gerçekte “Arap felaketi” olan Libya ve Suriye işgalleri, pilanlanan iç karışıklıklar, iç savaşlar, Amerikan ve Rus mezalimleri birbirini takip etti. Kaddafi hunharca şehit edildi.
2013 Yılında Mısır’da seçilmiş Mursi iktidarına, tarihin en alçak, en vahşi darbesi girdi hüzün dünyamıza. Mursi ve binlerce insan idam edildi, zindanlara tıkıldı.2019’da Mursi zindanda şehit edildi.
2015 Senesinde Yemen dıramı başladı ve halen bütün acısıyla devam ediyor. Suud Kıralı ve Trump işbirliğiyle Yemen, savaşa, açlığa ve ölüme terk edildi.
2017’De Arakan Müslümanlarına yönelik soykırım katıldı acılarımıza. Bir millet dünyanın gözü önünde vahşice katledildi.
Hinduların Hindistan’da Müslümanlara zulmü ve Keşmir hep kanayan yaramız oldu.
Sömürülen, işgal ve katliamlara maruz kalan Sudan, Somali, Mali, Uganda, Nijerya, Cezayir, Tunus ve bütün bir Afrika hep acımız oldu.
Sovyetlerden sözde bağımsız kalan Türk Cumhuriyetlerindeki diktatörlüklerin, kendi halkına zulümleriyle yandı yüreklerimiz.
Eritre, Moro, Kırım, Pakistan, Bangladeş , Balkanlar, Kafkaslar, Batı Tırakya ve daha nice Müslüman beldeler her daim yüreğimizin yarası oldu.
Hep kaybettik, kazanan hep ziyonist, KANSER URU İzrail ve onun hamisi Amerika oldu.
Acıların en büyüğünü, insanlık tarihinin en alçak mezalimini D.Türkistan’da yaşadık, Çin faşizmi ile. Hala bütün vahşiliği ile devam eden ve tamamen sahipsiz kalan atavatan, soydaş ve dindaş Müslüman Uygur Türkleri yüreğimizi kanatmaya devam ediyor.
Ve 40 yıldır ülkemizde devam eden terör belası, ateş düşen evler, verdiğimiz binlerce şehitler ve ülkemizin bitip tükenmeyen iç ve dış sorunları.
Yıllar yılları, acılar acıları kovaladı ve geldik 2020 yılına.
Bütün bu acıların üstüne Koronavirüs girdi devreye. Şaibeli ve muvazaalı bir şekilde yayıldı bütün dünyaya.
Emperyalist ve ziyonist küresel eşkıyanın, onun arkasındaki karanlık zalim ailelerin ya da Çin emperyalizminin işi diye konuşuldu. Arkasından hangi pırojelerin devreye gireceği söylentileri, korona sonrası dünya, aşı ve cip meseleleri söylendi, söylenmeye devam ediyor.
Kaç aydan beri bütün hak ve özgürlüklerimizi gasp etti virüs, evlere hapsetti ya da terk ettiğimiz evlerimize döndürdü.
Çıkış yeri ve amacı ne kadar şaibeli olsa da, hayata yeniden bakmamızı, nimetleri fark etmemizi, yeni bir beyaz sayfa açarak yola devam etmemizi hatırlattı bize.
İnsanlığın acziyetini koydu ortaya, yendi tüm nükleer silahları, orduları küçücük bir virüs.
Büyük şeytan Amerika’ya, küçük şeytan Rusya ve Çin’e, kana doymayan ziyonistlere, beşten büyüklere; “bu mikroskobik halimle hepinizden büyüğüm” dedi!
Ve virüs musibeti ile girdik Ramazan’a.
Cuma’dan, Teravihten, camiden, cemaatten mahrum bir şekilde geçirdik ilk defa bir Ramazan’ı.
Bayrama kavuşuruz diye ümit ettik, kaybettiklerimize.
Ama bayramda da olmadı, olamadı ümit ettiklerimiz.
Yine Cami yok, cemaat yok, bayram namazı yok, büyükleri ziyaret yok. Aile içinde bile tokalaşma, el öpme, kucaklama yok.
Adı var, kendi yok bir bayram ile ilk defa karşılaşacak, ilk defa bayramsız bir bayramı yaşayacağız.
Üstüne birde sokağa çıkma yasağı gelince, tümüyle hüzünlü, bayramsız bir bayrama gireceğiz.
Evet yarın bayram, “Ramazan Bayramı.”
BAYRAMSIZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!
Mevla beterinden korusun, bütün Müslümanları ve tüm insanlığı.
ZALİMLERİN BAŞINA MUSALLAT EYLESİN KORONAYI.
Bize de ders almayı nasip etsin inşallah.
Ümidimizi tümüyle kaybetmeden, yeise kapılmadan bekleyeceğiz gelecek bayramları.
Emperyalist ve ziyonist işgallerin son bulduğu, ADALETİN dünyaya hakim olduğu bayramlara, gerçek bayramlara, bayramlı bayramlara!
Allah ömür verirse!