Sami Hoca 50-55 yaşlarında; biçimli kaşları, kalemle çizilmiş gibi dolgun dudaklarının üstüne düşmüş hafif kırarmış bıyıkları, beyninden sızan değerli madeni andıran altın rengi saçları ve şakaklarına düşen gümüş rengi hafifçe uzamış favorileri, uzun boyu ve sürekli spor yapmasından kaynaklanan atletik bir vücudu vardı.
Çevresi onu çapkınlıklarıyla tanısa da; onca kalbe girip çıkmış olmasına rağmen, asla aradığını bulamamış duygusal bir adamdı aslında.
Edebiyatla yakından ilgileniyor; şiirler, yazılar yazıyor ama her ne hikmetse mutluluğu bir türlü yakalayamıyordu.
Eşinden ayrılalı uzun yıllar olmuştu. Okulu biyirip mesleğini eline aldığı gün; ailesi yakınlarından biriyle evlendirmiş onu. Eşi ev kızı; çok hamarat çok evcimen ama Sami Hocanın yüreğini okumayı bir türlü becerememiş bu yüzden yıllarca evcilik oynamışlar.
Sonunda anlaşarak yüklü bir nafaka vererek Sami Hoca ayrılmış eşinden.
Ayrılmış da mutlu olabilmiş mi?
Hayır.
Hep bir arayış içine girmiş ve yatmış kalkmış dua etmiş "Allah'ım ne olur beni anlayacak, benimle bu hayatta omuz omuza yürüyecek birini çıkar karşıma" diye.
Atatürk Lisesinde öğretmenlik yaparken; Bayan öğretmenler ve kız öğrenciler ona aşkla bakıyor, onunla göz göze gelebilmek, sohbet ortamında bulunmak için her şeyi yapmaya hazırlardı.
Sami Hoca insanın içini gıcıklatan tok bir ses tonuna sahipti. Aslında Matematik Öğretmeniydi ama Türkçeyi iyi bilen, kelimeleri ve noktalama işaretlerini yerli yerinde kullanan, diksiyonu oldukça iyi olan bir insandı.
Bu da fiziğine ek olarak karşısındakileri esir almaya yetiyordu.
O gün okulun ilk günüydü.
Sınıftaki öğrenciler en güzel ve temiz kıyafetleriyle sıralarında yerlerini almışlardı.
Sami Hoca sınıfa girince başta kızlar olmak üzere herkesin yüzünü hayranlıkla karışık bir tebessüm kaplamıştı.
Sami Hoca da çok heyecanlı görünüyordu. Elindeki kitap ve notları masasının üzerine bıraktı ve sınıfa döndü.
En önde oturan sarışın, uzun saçlı, renkli gözlü, güzeller güzeli kız dikkatini çekti.
Öyle bir baktı ki kızın yüzüne; gözleri nemlendi.
Diğer öğrenciler de o anda başlarını çevirip Sami Hoca'nın baktığı arkadaşlarına baktılar.
Kimse anlam verememişti.
Erkekler başta olmak üzere, herkesin içinden geçen "Yapma Hocam! O senin evladın yaşında be!" oldu ama Sami Hoca'nın umurunda bile değildi.
Gözünü ayırmadan, hızla atan kalbini çıkarıp kıza vermek istiyordu.
Uzun bir sessizliğin ardından arkalardan bir ses geldi "Hocam bu yıl yine bizim sınıfı aldığınız için, çok mutluyuz."
Sami Hoca derin bir rüyadan uyanmış gibi sesin geldiği yöne baktı ve gülümsedi.
"Ben de çok mutluyum arkadaşlar. Gerçekten çok mutluyum."
Tekrar önde oturan genç kıza baktı.
Sınıftaki öğrenciler homurdanmaya başladılar.
"Bu kadar da olmaz, kart zampara!" diye düşünenlere aldırmadan
Önde, tahtaya göre sağ baştaki kıza doğru yürüdü ve elini saçlarına sürdü.
Kız da çok heyecanlanmış, gözleri dolmuş, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Sınıf hep birlikte "Aaaaa!" diye bağırınca, Sami Hoca onlara dönerek: "Arkadaşlar, biliyorsunuz ben eşimden yıllardır ayrıyım ve evliyken bir kızım olmuştu.Adını Nisanda doğduğu için 'NİSAN' koymuştum. Yıllar sonra onunla yeniden hem baba hem öğretmen olarak karşılaştık."
Sami Hoca göz yaşlarına hakim olamamıştı. Nisan da aynı şekilde...
Yerinden kalktı öyle bir sarıldı ki Sami Hoca'ya; Hocanın yüreğindeki boşluk dolmuş, taşmıştı adeta.
Sınıftaki öğrenciler ayağa kalkarak, hafızalarından asla silinmeyecek bu sahneyi göz yaşları içinde ellerini kanatırcasına alkışlamaya başlamışlardı.
Saygılarımla
Sebahat Karagöz