Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy dün NTV'de yaptığı açıklamada; ''Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u işgal ettikten sonra Fatih Sultan Mehmet Vakfı'nı kuruyor'' diyerek İstanbul'un fethini ''işgal'' diye nitelendirdi. Eh, vatandaş hiç durur mu? Hemen başta Twitter olmak üzere birçok sosyal medya mecrasında eleştiri yazıları yazdılar. Fakat halen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti'den ses çıkmış değil. Normalde böyle bir açıklamayı CHP, HDP, İYİ Parti, vb. partiler yapmış olsaydı art arda eleştiriler ve tepkilerde çığ gibi büyürdü. Fakat henüz bu kimselerde ses seda yok. Bunun dışında Bakan hemen ardından sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada; ''Katıldığım canlı yayında tamamen dil sürçmesinden kaynaklı yaşanan durumu yayında düzelttim ancak tekrar paylaşmakta fayda görüyorum. Önümüzdeki günlerde fethin şanına yakışır bir anma programı gerçekleştireceğimizin haberini de vermek istiyorum. Hayırlı sahurlar'' dedi. Bu aktarım bana Sigmund Freud'un yaptığı bir açıklamayı hatırlattı. Freud diyordu ki; ''... Dil sürçmesi diye bir şey yoktur. Bilinç altında saklanan bir gerçeğin, bilinçsiz bir anda ağızdan çıkarılması vardır ...'' Ek olarak bununla da yetinmez; ''Dil sürçmez, bilinç sürçer'' diyerek üzerine ekler. Bu sebeple bizde, ''Dervişin fikri ne ise, zikri de odur'' diyoruz. Hadi bir sürçme oldu diyelim, program sunucusu neden sesini çıkarmadı? Bu hususta ne yazık ki beni hayrete düşüren bir diğer etkendir.
Peki, ya bu duruma sessiz kalan ve herhangi bir açıklama yapmaktan çekinen, korkan ya da bu olayda öküzün trene baktığı gibi çevresine bakan ama ses seda etmeyen AK Partililere ne demeli? Üstüne üstlük kendilerini Fatih'in nesli diye nitelendiren ( -ki asıl Fatih'in nesli onlar değil, bizler gibi duyarlı olan fakirlerdir) omurgasızların durmadan bize hakaretler etmesine ne demeliyiz? Yine buradan seslenmek istiyorum; Ey omurgasızlar, Fatih'in nesline; "Dedeniz işgalci idi" demekte ne oluyor? Sorarım size, halen Kültür ve Turizm Bakanı'nı savunacak mısınız? Kemal Kılıçdaroğlu'na gaf'cı diye geçinip durursunuz. Yok mu Mehmet Nuri Ersoy'a söylecek bir çift sözünüz?
Ve fakat esasına baktığımızda Mehmet Nuri Ersoy'a da pek fazla birşey demek istemiyorum. Neden mi? Kendileri orta öğrenimini İstanbul'daki Özel Alman Lisesi'nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi'nde İngilizce İşletme Bölümü bitirdi. Uzun bir süre turizmle alakadar olup, şirket dahi kurdu. Evet, aslında yapmakta olduğu işi bakanlıkta yerine getirmeye çalışıyor ama bu demek değildir, her turizmci aynı anda Kültür Bakanı'da olacak. Kültür demek ilim demek, fen demek, tarih demek, insanlığın tozlu rafları demektir. Diyarbakır Surları'na ziyaretçi getirmek farklı birşey, orayı onarıp insanlığa miras bırakmak farklı bir şeydir. İşte, Mehmet Nuri Ersoy'un anlamadığı konuda bu. Tarih bilmeyen bir ferdi gelip de kültür bakanı yapmak demek, bu gibi hususların gün yüzüne çıkması demektir. Bir kez daha anladım ki, mutlaka ve ivedi olarak iki ayrı bakanlığın kurulup birine Kültür bir diğerine ise Turizm Bakanlığı denilmesi gerekiyor.
Şu anda Diyarabkır Surları'nın barındırdığı o eşsiz taşların parsel parsel çalınıp harap olması da bundandır. Şehrimize ve ülkemize bir bakan gereklidir. Ama o bakan Mehmet Nuri Ersoy değildir. 2018 tarihinde bakanlık koltuğuna oturduğundan beri aziz kentimize ve kıymetli şehrimize ne yaptı, ne gerçekleştirdi, neleri başarıp neleri kazandırdı? Yok, bu sorularıma verilecek herhangi bir cevap(ınız) yok! Çünkü yapmadı, gerçekleştirmedi, herhangi bir başarı kazanmadı ve sağlamadı. Ben bunları söylediğimde birilerinde ses çıkıyor, bağırıp çağırıyorlar. Çatlasanız da, patlasanız da hakikatten ve realiteden çıkış yoktur, olamaz.
Ha, birde hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bilindiği üzere Mehmet Nuri Ersoy bakanlığın başına ilk geçtiği zamanlarda eşi Pervin Ersoy, bayramda evde çalıştırdığı emekçisine dolar verip elini öptürdüğü
bir fotoğrafı sosyal medyadan paylaşmıştı. Ardından yaptığı açıklamada; ''Espiri amaçlı'' yaptığını söylemişti. Tabi emekçiler sizin köleniz, alay edersiniz, dalga geçersiniz, onların vicddanları ve merhametleriyle eğlenmeyi çok seversiniz. Yazık, gerçekten çok yazık. Bir neslin evlatlarına böyle görüntüleri yansıtmak, Fatih işgalciydi deyip hemen ardından dil sürçmesi yaşadığınızı belirtmek artık sıradanlaştı. İşin garip yanı, yandaş fikir ve düşünceye sahip olan kimselerde bizim eleştirimize eleştiriyle yanıt verip ağza alınmayacak, elin bile yazmaktan çekineceği sözleri şahsımıza iletiyorlar.
Koskoca 80 milyonluk Türkiye'mizin ve 81 vilayetimizin Kültür ve Turizm Bakanlığı'mızın temsiliyetini bu şahsı muhtereme devretmek ne derece doğru olur, bununda cevabını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan verecek.
Son olarak Diyarbakır ilimizin sahipsiz olduğunu, şehrin tarihi yapılarının bir bir yıkıldığını, bu aziz kentte ve eşsiz memlekette onarılmayan her bir eserin tarih kayıtlarında zulüm olarak geçeceğini huzurunuzda nakletmek isterim. Ben bu şehrin bir ferdi, kadim halkımızın bir vatandaşı olarak artık insanlığın ilk ortaya çıktığı Mezopotamya'nın başkentine bir an evvel çalışmaların yapılmasını belirtiyor, gerekli mecrilere bu söylemlerimi arz ediyorum.
Sevgiyle, sağlıkla, kültürle ve ahlakla kalınız...
Devrim AKTÜRK