Geçenlerde uzun bir zamandır beklediğim ve arzuladığım bir şehir yolculuğuna çıktım. Arzuladığım seyahat bir masal şehir olan, bir taş diyarlar şehri olan Mardin (Mêrdîn) idi.
Elbette ki birçok dizinin çekilmesine mazhar olan bu şehri görmemek olmazdı. Çünkü bu şehir uygarlığın beşik bölgelerinden birine kol kanat sermişti, o beşik bölge Mezopotamya’dır.
Mardin’e doğru seyahat etmek isterseniz mutlaka bir cep kitaplığı yanınızda bulunsun. Yol için güzel müzikleri dinleyin. Yola çıkmadan önce küçük bir kahvaltı yapın, belki piknik yaparsanız diye de küçük bir yolluk hazırlamayı unutmayın. Ha birde, mutlaka birkaç şişe buzlu veya soğuk su götürmeyi/almayı unutmayın. Şu hususu çok açık bir şekilde belirtmek isterim ki, Mardin bildiğiniz bir açık hava müzesine sahip. Önemlikle Mardin insanlarıyla, yani halkı ile çok daha güzel ve çok daha kültürel bir yapıya sahip. Ancak dilerseniz Mardin’e yaptığım seyahati ve görüp gezdiğim yerleri belirtmeden önce, çok kısa bir tanıtımını yapmak isterim…
Mardin (Mêrdîn) Tanıtımı
Mardin, TÜİK verilerine göre; 2017 tarihinde nüfusu 809 bin 719’a yükselen, rakımı ise 1.083 olan bir şehirdir. Bu şehir Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle Bölümü’nde yer alan bir ildir ve Suriye’ye komşudur. Şehir bağlamında ise batısında Şanlıurfa ili, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman illeri, kuzeydoğusunda Siirt ili ve doğusunda Şırnak iline komşudur. Mardin’in 10 ilçesi bulunmaktadır. Ayrıca bu ilde Diyarbakır yolu üzerinde, Mardin şehir merkezinde yer alan ve 2007 yılında kurulmuş olan Mardin Artuklu Üniversitesi bulunmaktadır.
Mardin farklı dini ve etnik inanışlarla, hem sanatsal açıdan hem de tarihi açıdan göz kamaştıran yapılarla kendini büyülemektedir. Nitekim Mardin’in güzergâhında İpek Yolu’nun da olması, tarihten beridir ne kadar önem arz eden bir bölge olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Mardin ili kış aylarında soğuk, yaz aylarında ise güneyden gelen çöl iklimi etkisi altında olduğu için kurak geçer. Ayrıca ilde Türkiye sıcaklık rekoru kırılmıştır (48.8 Kızıltepe/Mardin).
Mardin’de başta Kürtler olmak üzere, Hıristiyan Süryaniler, Sünni Araplar, Türkler, Yezidi Kürtler ve Ermeniler yaşamaktadır (Kaynak: mynet.com).
Evet, gel gelelim asıl konumuza. Yani Mardin’e seyahatim üzerine…
Mardin’e Diyarbakır ilinden doğru yola çıktık. Çınar İlçesi, Mardin’e giriş kapısıdır. Çınar’dan geçtikten sonra Mardin topraklarına girmiş olduk. İlkin Sultan Şeyhmus (Musa bin Mahin el-Mardini k.s.) Türbesi’ni ziyarete gittik. İçeriye girmek için giriş bileti almak zorundaydık. Beş kişi gittiğimiz Türbe ziyaretine giriş için beş lira verdik. Çok büyük ve geniş bir bahçenin hemen hemen ortasında bulunmaktaydı Sultan Şeyhmus Türbesi. Türbelerin yapılarından tutunda orada bulunan seyyah satıcılarına, Türbe görevlilerinden tutunda bahçenin uzunluğu ve genişliğine kadar her şey çok güzel ve göz kamaştırıcıydı. Amma velâkin bahçenin içersinde peyzajların yapılmaması, yeşillik çalışmalarının çok fazla eksik kalması/yapılmaması, bahçenin dışında asfalt çalışmalarının yapılmaması, bahçe içerisinde azcık, dışında da bayağı fazla icraatların oluşturulmaması, kısacası geziye veyahut seyahate gelen birinin istediklerinin o Türbe civarında olmaması şahsen beni çok üzdü. Ancak beni en mutlu eden husus şuydu; dışı karpuza, içi kavuna ve tadı ise salatalığa benzeyen, adına da ‘‘Şelengo’’ denilen sebze gerçektende çok güzel ve çok enfesti. Nitekim Mardin’in birçok semtinde ve pazarında bu sebzeden kilolarca satılıyordu ama Türbe içerisindeki şelengolar bir başka idi. Burada küçük bir piknik yaptıktan sonra aracımıza binmek için Türbeden ayrıldık. Türbeden ayrılmadan önce bir çeşme vardı, orada bir söz benim dikkatimi gün boyunca çekti: ‘‘İnsanoğlu fani
dünyada ne su ne ekmek ne de mal mülke gözü duyar. Ancak ebedi dünyada bir tek toprak gözü duyar.’’
Mardin’deki ikinci durağımız Artuklu İlçesi’ne idi. Bu ilçede yer alan her bir ev, her bir dinin her bir ibadethanesi, her bir insanın giyim kuşamı ve hayvanların (-ki önemlikle atların) hal-tavır-hareketleri gerçektende muazzamdı. Buradaki evler dar sokaklara sahip ve hemen hemen hiç düzlük göremezsiniz. Gerçi Mardin’in sadece Artuklu, Yeşilli ve Artuklu ilçelerini tek dolaştım. Anlayacağınız üzere diğer yedi ilçeden bi haberim ama pek de bir farkın olduğunu düşünmüyorum. Önemlikle bu ili ve bu ilçeyi başta tarihi filmler çekmek isteyenler olmak üzere, dizi yapımcılığını sevenlere, gezi fotoğrafçılarına ve tüm milletimize tavsiye ediyorum. Gönülden söylüyorum ki kefiliniz benim, pişman kalırsanız gerekli eleştirileri yapmakta serbestsiniz.
Başta Midyat olmak üzere bu ilçede de çok fazla Süryani şarapları satan dükkânlar var. Önümüzü ise iki de bir uzun boylu, tarihi kıyafetler giymiş, palabıyıklı ağabeyler kesiyordu. Bu ağabeyler kötü birileri değildi, tam aksine bize her seferinde ikramlarda bulunuyorlardı. Bu ağabeylerin adı Artuk Bey idi. Bize Artuk Bey Badem Şekeri, Artuk Bey Kahvesi gibi çeşitli yiyecek ve içecek ikram ediyorlardı.
Buradaki belediye otobüsleri bir nevi minibüs gibi. Bu araçların dış tarafları sanki Mardin’in yapılarını andırırcasına tasarlanmış ve şekillenmişlerdi.
Mardin’de yer alan tarihi evlerin nerede ise hepsi havlulu, yarısı yeşillikli yarısı yeşilliksiz, kapılar koyu kahverengili ve bu kapılarda iki tane siyah tokmak bulunmaktaydı. Bu evler araştırmalarıma göre sarı kalker taşlara sahip yapılar. Ve bu taşlardan bölgede fazlasıyla bulunmaktaymış. Bu evlere uzaktan baktığınızda sanırsınız ki üst üste yığılarak inşa edilmiş. Tabi bu durum çok normal, çünkü bulunduğu konum bakımından ve bölgenin düzlükte olmaması bu hususun gün yüzüne çıkmasını sağlamış ama baktığımızda bu husus çevreye çok güzel bir görüntü sağlamakta. Nitekim bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma, kente özgü ve kente özgün bir görüntü kazandırmaktadır.
Mardin’de caddelerin dört yola ayrıldıkları kavşakların hemen ortalarında çok güzel heykeller bulunmaktaydı. Bu heykeller Mardin tarihini andıran şekilde tasarlanmış olmalarıyla birlikte, Mardin halkının kültürünü aktaran ve hem ırk hem de dini kardeşliklerini pekiştiren sembolleri de oluşturduğunu belirtmek isterim.
Gel gelelim Mardin’deki futbol durumuna. Orada öğrendiğim kadarıyla Mardin’i temsil eden futbol takımları çok kötü konumda ve durumdalar. Onun dışında Mardin 21 Kasım Stadyumu’nun etrafını ve çevresini de gördüm. Ne yazık ki bu stadyum çok küçük olmakla birlikte artık yıkılmaya terk edilmiş. Mutlaka TFF’nin, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın veyahut sayın Cumhurbaşkanımızın burada yeni bir stat girişiminde bulunması gerekmektedir. Bu sayede hem Mardin halkı hem de Mardin futbolcuları yeni statlarında çok daha iyi bir futbol gösterisi sergileyeceklerine inanıyorum.
Mardin ili esasen diziler ve filmler sayesinde iyi bir popülerlik kazandı. Çünkü bu İli benim gibi birçok gezgin ve turist seyahat etmek için gelmişlerdi. Her biri Hercai dizisinin çekildiği yeri görmek ve orada belki dizideki oyuncularla tanışmayı hayal ediyordu. Bu sayede anladım ki, diziler gerçektende şehirlerin tanıtımı için çok önemli kaynaklardan biridir.
Yolumuzu daha sonra Midyat’a çevirdik. Mardin’in diğer ilçeleri birbirine yakın iken, Midyat İlçesi diğerlerine göre daha uzak bir konumdaydı. Buranın da Artuklu İlçesi’nden kalır yanı yoktu. Sadece Süryani şaraplarının satıldığı yer daha fazlaydı ve daha gelişmişti, o kadar. Midyat’ı gezerken ayağımın altına bir yazı gördüm. Kaldırımda Nazım Hikmet Ran’ın bir sözü vardı: ‘‘… uzak bir şehir ve şarkı vardı… şarkı nihaventti.’’ Tabi bu yazıyı görmek beni çok üzdü. Çünkü Sezai Karakoç’un da sözü, diğer birçok fikir ve ilim adamının da sözleri kaldırım taşlarında bulunmaktaydı. Bu kaldırım taşlarının mutlaka kaldırılması ve duvarlara geçirilmesi şarttır, gerekmektedir. Daha sonra yemek için bir lokantaya girdik. Ben hem ciğer yeme fırsatım oldu hem de adana kebabı. Fiyatları son derece
uygundu. Ama ciğerleri Diyarbakır ciğerinin yerini asla tutamaz. Gerçekten de o lokantada yediğim ciğer, hayatımda yediğim en ağza duyum olmaz ciğerlerden biri idi. Ancak adana kebaplarına bayıldım. Gerçekten de tadı, tuzu, biberi, yani her şeyi ile son derece lezzetliydi.
Mardin’de yapılan yeni binalar apartman şeklinde olmakla birlikte, dış tarafları tıpkı Mardin şehrine üzgün bir şekilde oluşturulmuş/oluşturulmaktadır.
Son olarak ise, çok gezen mi iyi bilir yoksa çok okuyan mı? Bu anlattıklarımdan sonra çok gezenin daha iyi bildiğini anlayacaksınız ve bu İl’e seyahat ettiğinizde göreceksinizdir