Geçen gün yerel gazetelerde okudum. Çok üzüldüm.
Hem Trabzon adına hem de Trabzon turizmi adına çok acı veren bir haberdi.
Uzungöl'de bir yerli turist kalp krizi geçiriyor. Hemen ambulans isteniyor.
Uzungöl'de ambulans yok. Çaykara'dan gelecek.
Oradaki ambulans hasta almaya gitmiş.
Sürmene'den gönderilen ambulans da haliyle gecikerek olay yerine ulaşabilmiş.
Ambulans gelene kadar hastanın yanındakiler ve tesadüfen orada bulunan bir hemşire hanım ilk yardım için gerekeni yapmışlar.
Ama maalesef ambulans geldiğinde hasta rahmetli olmuş.
Uzungöl'de yazın nüfus ortalama sadece geceleyen olarak tahminen 20 bini geçer.
Gündüz ziyaretçi sayısı daha da fazla olduğundan nerdeyse 50 bini aşkın insan Uzungöl’de yaşıyordur bu mevsimde.
Şimdi böylesi bir nüfusun yoğun olarak yaşadığı beldede ambulans hazır olmaz mı?
Çaykara'dan gelene kadar hastanın durumu ne olur?
Bunlar düşünülemez mi?
Çok mu zor, Uzungöl'de sürekli olarak bir tam donanımlı ambulansı 24 saat hizmette tutmak.
Bu ülkenin bu kadar basit hizmeti yapmaya gücü de kuvveti de vardır.
Kaldı ki o bölgede, farklı yaylalarda da turizm faaliyetleri yapılmakta.
Yeterince ambulans olması gerekmektedir.
Sultan Murat Yaylasında, Yente'de, Şekersu'da, Göller Bölgesi’nde, Karaster’de ve diğer yaylalarda sağlıkla ilgili bir gelişme olduğunda ihtiyaca cevap verebilecek sayıda ambulans Çaykara ilçemizde olmalı.
Sonra neymiş efendim ikide bir toplantı yapıp “turizmi masaya yatırdık” söylemleri...
Zavallı turizm masadan kalkamıyor ki bir türlü.
Bu arada Trabzon, kent içi yollarında sürdürülen alt yapı çalışmaları nedeniyle çok sıkıntılı bir süreçten geçiyor.
Çoğu yer yayla yolları gibi. Geçici tedbirlerle yolları düzeltmeye çalışan görevlileri şehrin en işlek caddelerinde görmek mümkün.
Alt yapı çok önemli.
Bir şehrin olmazsa olmazı. Belediyelerin hiç bulaşmak istemediği bir iş.
Çünkü insanlar altta yapılanları görmez, yolda çektiği sıkıntıyı dillendirir.
Gelin görün ki, tam da turizm mevsiminin ortasında yollarda sürdürülen çalışmalar esnafı, turisti, yolcuyu, sürücüyü herkesi yordu.
Bir planlama ile turizm mevsimi gelmeden bu çalışmalar bitirilemez miydi?
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da her yıl “turistin yoğun olduğu dönemlerde, inşaat ve benzeri faaliyetlere kısıtlama” getirilmesi yönünde genelge yayınladığı da bir gerçek.
Düşünün şimdi kentin turistik gezinti akslarını, Ortahisar, Kunduracılar, Bakırcılar, Pazarkapı, Semerciler, Mumhane, Çarşı Camii, Meydan civarı...
Bu bölgeler turistin yaya olarak gezip alışveriş yaptığı yerler. Yollar, tozlu, yarım yamalak yapılmış, yağmurda çamur.
Turist bu hengâme içinde ne gezdiği yerin tarihi dokusunun farkına varır ne de alışveriş yapmayı düşünür.
60’tan fazla sektörün doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediği turizm sektöründen sadece turizmciler değil herkes nasiplendiğine göre şu soruyu sormak gerekiyor:
urizmden sadece turizmciler mi sorumludur ?
Evet sorunun cevabını herkes biliyor da.
Her söze başlayan ne hikmetse Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden söz ediverir.
Her kurum kendine düşeni yapsa zaten sorun olmayacak.
***
YIKTIK AMA YERİNE NE YAPACAĞIZ? KÜLTÜR MERKEZİ OLMAZ MI?
Eski SGK binası yıkıldı.
Devlet Tiyatrosu'nun hemen yanı başında, tarihi Gülbaharhatun Camii ve türbesinin karşısında.
Zağnos Vadisi düzenlemeleri projesi kapsamında SGK binasının yıkımının üzerinden bir hayli zaman geçmesine rağmen bu alanda ne yapılacağı konusunda kamuoyunu aydınlatıcı bir bilgi yok.
Tiyatro binası kendi yerinde duruyor.
Faaliyetlerini sürdürüyor.
İhtiyaca cevap verdiği söylenemez.
Trabzon’a kültürel anlamda çok hizmetleri olan Tiyatro binasının da artık kendini yenileme zamanı geldi.
Bu kente tam donanımlı bir tiyatro binası ve Kültür Merkezi gerekli olduğunu bütün yetkililer dillendirdiği halde henüz bir çalışma başlatılmadı.
Avni Aker yıkıldı.
Yavuz Selim yıkıldı.
Kapalı Spor Salonu yıkıldı
SGK binası yıkıldı...
Bunca açılan arsalardan bir Kültür Merkezi alanı kazanamadı Trabzon.
Şu anda SGK’nın yerinden yol mu geçecek, yeşil alan mı olacak, tiyatro binası merkezli bir Kültür Sarayı mı inşa edilecek bilemiyoruz.
Bildiğimiz bir şey var, o da Trabzon'un acilen Kültür Merkezine ihtiyacı olduğudur.
Her şeye yer bulunuyor, ödenek temin ediliyor nedense Kültür Merkezi işi ağırdan alınıyor.
Zaman geçirmeden kentin kültürel anlamdaki bu eksikliği hemen giderilmelidir.
***
SEN BIRAKIP KAÇARSAN...
Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin Pazar gecesi, Taliban’ın Kabil’e girmesiyle birlikte ülkeden ayrılmasının ardından Taliban güçleri Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na girmiş.
Sorsan lider.
Sorsan kaçmasının nedeni kan dökülmesini istemediği içinmiş.
İyi de ülken bu duruma gelene kadar ne yapıyordu sen ve senden öncekiler.
Özgürlük öyle bir ülkeye yaslanmayla olmaz.
Amerika senden önce çıkar gider.
Ülke işgal ediliyor.
O uçağına atlayıp başka bir ülkeye kaçıyor.
Lider dediğin böyle durumlarda şöyle der...
“Ya İstiklâl Ya Ölüm...”
Ruhun şad olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.
***
YA DEĞİRMENDERE NEREDE BENİM YATAĞIM DERSE!
Kastamonu’nun Bozkurt İlçesi son selde kelimenin tam anlamıyla bir felaket yaşadı.
Ölen insanlarımız oldu, Allah rahmet eylesin.
Evler işyerleri sular altında kaldı.
Sonra anlaşıldı ki, dere yatağının asli genişliği 400 metre iken 15 metreye düşürülmüş.
Ezine deresi de yağan aşırı yağmurlarla daraltılmış yatağına sığamayınca bir ilçeyi yok ederek eski yatağından ilerleyip gitmiş.
Sonuç: Felaket!
Bu durum maalesef ülkemin her yerinde aynı.
Çok uzağa gitmeye gerek yok hemen yanı başımızda Değirmendere.
Uzun uzun anlatmayacağım.
Eski resimlerine bakarsanız, Değirmendere'nin özgürce aktığı günleri bilenlerin anılarını da dinlerseniz tehlikenin de hemen yanı başımızda olduğunu anlarsınız.
Değirmendere'yi göremiyoruz ki yatağının kaç metreden kaç metreye indiğini anlayalım.
Hadi bilim insanlarının raporları dikkate alınmıyor.
Biz de sözü uzatmadan Değirmendere'nin “yatağında” aktığı günlere ait fotoğraf koyalım ve duyuramadığımız gerçekler adına susalım.
Bir de eskilerin sözünü hatırlatalım: “Dere akar yatağını bulur.”