Dün doğduk, bugün yaşıyoruz, yarın yolcu. Her insan doğumla başlayan, ölümle biten hayatın anlamını sorgular. Nerden geldik, nereye gidiyoruz? Ne için geldik ve hayatın anlamı nedir? Ve benzeri sorular ve de kişilere göre de hayatın anlamı farklılık arz eder.
Birileri için hayat yemek, içmek, gezmek, ve eğlenmek demek olabilir. Başkaları için de çalışmak, üretmek, değer yaratmak, çevresine ve topluma faydalı olmak, katkı yapmak anlamına gelir. Burada mesele bu üç günlük dünyayı nasıl yaşadığın. Dünyaya gelmek ve kimin çocuğu olman yada hangi ırkla dünyaya gelmen iraden dışında olduğuna göre; bizleri yaratan bizlerden bir beklentisi olacaktır.
Şu üç günlük dünyada geldik gidiyoruz. Her geçen dakikalar saniyeler bizleri bir adım daha bu dünya hayatının sonuna götürmektedir. Her gün yüzlerce, binlerce ölüm gözlerimizin önünde yaşanmaktadır. Bu ölümleri hiç mi görmüyoruz? Düştük mal, mülk, toprak sevdasına. Bu mal, mülk ve toprak sevdası yüzünden ne kardeşimiz kaldı, ne yeğenimiz kaldı, ne amcamız kaldı, ne halamız kaldı, ne dayımız nede akrabalığımız kaldı? Hepsi birer birer göçüp gidiyor her ölümle beraber. Onları da mezara koyuyoruz. Tıpkı ölenleri koyduğumuz gibi.
Nerde bizim insanlığımız? Nerde bizim akrabalığımız? Nerde bizim …….?
Ancak biz insanlar öyle bir hırsa büründük ki hiçbir şeyin farkında değiliz. Farkına vardığımızda umarım iş işten geçmiş olmasın. Çünkü mal mülk hırsı insanlığın insan olma değerlerini kaybettirmektedir. İşin özeti insanlar mal, mülk, toprak almaya doymuyor toprakta insanları almaya doymuyor.
Yaşadığımız şu üç günlük dünyada göçtüğümüzde anılarımızın, ananlarımızın. Hatıralarımızın, hatırlayanlarımızın iyi olmasını istiyoruz mu? iyi olması yaptıklarımızla bağlantılıdır. Kırıp döküp te mi gitmek ya da etrafımıza, çevremize, vatanımıza ve de insanlığa faydalı bir şekilde mi göçüp gitmek?